Türkiye 3 farklı cephede doğrudan askeri yöntemle savaşıyor. DAEŞ, PKK ve FETÖ olmak üzere üç terör örgütüyle mücadele veriyor. Dünya ticaretinde terör estiren ABD’nin başını çektiği küresel çeteyle ekonomik sahada çarpışırken hakkını arıyor. Bu savaşın denizlerden gaz çıkarabilmek için askeri sınırlara dayanmış diplomatik bir tarafı da var.
Türkiye bu savaşları sürdürürken öte yandan üretime dayalı bir ekonomi inşa edebilmek için mücadele ediyor. Kerkük’ün gözü kulağı Türkiye’de; çünkü ayağımız her tökezlediğinde onlar orada haklarını kaybediyorlar. Suriye’nin gözü Türkiye’de, Filistin’in gözü Türkiye’de, Balkanlar, Kuzey Afrika, Asya derken akrabalarımızın hepsi Türkiye güçlendikçe hürriyete yaklaşıyorlar. İşte tam da böyle bir anda eskinin şeytanları sandıklarını açıp açıp eski kavgaların küllerine ateş atıyorlar.
Türkiye hep birlikte Fethullahçı vesayetle kavga ederken arkadan dolaşıp Kemalist vesayete yer arayan fırsatçılar bunlar. 118 avukat toplandılar, hakkı söyleyen, düşüncesini ifade eden bir kızın üzerine çullandılar. Başlattıkları linç, iddia ettikleri gibi Mustafa Kemal’i çok sevdikleri için değil, ölmek üzere olan bir ideolojik damara radikallik serumu içindi. Mahkeme bir hukuk skandalına imza atarak, hakkı haykıran bu kızı hapse attı. Türkiye’yi oyalamak, içinden çıkılmaz tartışmalarla boğmak, toplumsal huzuru sarsmak adına istikrarsızlaştırıcı, bölücü bir “psikolojik harp”le karşı karşıyayız.
Nasıl çözeriz?
Taviz versek huzur gelir mi, taviz işe yarar mı? Yaramaz. Milyonlarca Müslüman assanız doymayacaklar. Bütün minareleri yıksanız, bütün kitapları yaksanız da yetmeyecek. Her tavizde, her yumuşamada bir adım ötesini isteyecekler ve her seferinde daha şirret daha çirkef hale gelecekler. Türkiye’de kendini Kemalist olarak tanımlayan seçmenlerin hepsini temsil etmeyen bu radikal azınlık grup bir canavardır. En radikal Kemalistler’in altını kazıyın ya FETÖ’cü ya PKK’lı ya da bir ajan provokatör bulursunuz. Canavara kurban vermek onu doyurmaz daha saldırgan hale getirmek için güçlendirir. Canavarı yenmenin iki kuralı vardır; ondan korkmayın ve onu aç bırakın.
Madalyonun öbür yüzü de benzer bir merdiveni tırmanıyor. Önce sözle saldırırlar, işe yaramazsa bu sefer Kemal Pilavoğlu gibi büstlere saldırırlar, ona tepki gelmezse posterleri yakıp hakaretten küfre ağır tahrike yeltenirler. Baktıkları ki ortalık karışmıyor, işi Kemalistler’e saldırmaya kadar götürüler. Bu hep böyledir. Yapmadılar mı? Bunlar olmadı mı bu memlekette?
Sen, “Kemalistler’in Mustafa Kemal’e taptığına inanıyorsun” diyelim. Peki. Sana ne? Niye kızıyorsun onlara? Müslümansın diye kızıyorsun ve onlara da hakkı tebliğ etmek istiyorsun. Müslümanca bir niyetin var madem; o halde, yönetimin niye kâfir yöntemi? Madem Müslümansın niye En’am Suresi’nde verilen emre muhalefet ediyorsun, niye onların taptıklarına sövüyorsun? “Mine Kırıkkanat itiraf etti” diyorsan, “Ben tapıyorum” lafını delil sayıyorsan, bir geri zekâlı Fransız ajanının, Cumhuriyet Gazetesi eliyle Türkiye’ye yakıştırdığı putperestliği, “Mustafa Kemal yarı tanrıdır” zırvasını bütün Kemalistler’e mal ediyorsan hiç kusura bakma, yaptığın şeyin adı da fırsatçılıktır. İftira ederek mi İslami mücadele vereceksin. “Bütün Müslümanlar DAEŞ’tir” diyen PKK’lı argümanıyla “Bütün Kemalistler putperesttir” diyemezsin. Bir Müslüman bunu diyemez. Kemalizm’le böyle mücadele edilmez, bu Kemalizm’i besleyip büyütmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Susalım, sesiz kalalım, sineye çekelim demiyorum. Tam tersi, bir saldırgana sessiz kalmak ondan korkup onu güçlendirmek demektir. Oyunu görerek hareket etmek gerekiyor, zıddı ile kaim olan canavarları beslememek gerekiyor. Mutedil çizgide kalıp “Bundan kim ne fayda sağlıyor” diye iyi hesap etmek lazım. Ayetlere, hadislere, içtihatlara dayanan Müslümanca refleksler geliştirmek lazım. O kızı hapisten kurtarmak lazım. Kim ki zıddı olmadan yok oluyorsa Allahualem o batıldır; çünkü batıl olan ancak zıddından beslenip, zıddıyla var olur. İslam hakikattir ve varlık için zıddına muhtaç değildir… Müslüman oyuna alet olmaz, oyun bozar, oyun kurar…