YÖK sistemin “sömürü düzenin” bir parçası ve etkili bir mekanizması halinde çalıştığını yazılarımızda dile getiriyoruz.
Peki böyle çalıştığına dair en açık gösterge nedir?
Akademik yükseltme ve değerlendirmelerde Yabancı dille (İngilizce) yayını esas yapmakla ülkemizin bilimsel varlığının “dışarıya” aktarılıyor. Bu sebeple, üniversitelerimizin on binlerde bilim adamı aslında ülkemize değil, BATI’ya hizmet ediyor.
Düşünün ki siz on binlerce bilim adamı besliyorsunuz üniversitelerinizde. Ama bu bilim adamları size değil de yabancıya hizmet ediyor; Türk firmalarına değil de Avrupa ve Amerika firmalarına çalışıyor.
Abartı mı yapıyorsunuz.
Hiç de değil.
Hocaların kariyerlerinde ve terfi etmelerinde ölçü, içinde bulunduğumuz halka yapılan bilimsel fayda ve katma değer olmalıdır. Aklı başında ülkeler böyle yapar. Gidin ABD’ye Japonya’ya bakın. Hocaların performansı bilimsel yayınla değil, üretkenliği ile; toplum ve öğrenci sorunlarına bulduğu çözüm ile, eğitimdeki kalitesi ve yetiştirdiği öğrencileri ile ölçülür.
Ama bizde YÖK sistemi ile kurulan mekanizma memleketin hayrına olmayan bir tarzda işliyor: Yabancı dilde bilimsel yayınlar her kademede her yerde birinci şart haline getirilmiş. Her hoca harıl harıl İngilizce bilimsel yayın yapma peşinde. Varsa yoksa yabancı yayın.
Yabancı dilde yayın hoca performansı ve akademik yükseltmelerde en önemli kriter kriter haline getirilmiş. Bu mekanizma 12 Eylül darbe anayasası ile yerleşti.
Yapılan bilimsel çalışmaları, patente, faydalı ürüne, inovatif ürünlere dönüştüren biz değil, Batılılar oluyor. Bu uygulama ile Türkiye’nin on binlerce akademisyenin dışarıya ücretsiz bu hizmet haline geliyor. Türk üniversitelerini Batı’nın taşeronu haline getiren bir uygulama. Sayılar rakamlar ortada.
Devletin üniversitelerimize Ar-Ge amaçlı verdiği finans desteği (BAP ve TÜBİTAK proje destekleri, vd. ) veriyor. Biz bu destekleri çoğunlukla bilimsel yayın yapmakta kullanıyoruz.
Bu yabancı dilde yayınları ileriye götüren ve bu yayınlardan faydalananlar, onu patente ve ürüne dönüştürenler Batılılar oluyor.
Bu çok açık bir gerçek…
Hâlbuki başka ülkelerde; örneğin Japonya’da, Almanya’da lisans öğrencisi bile araştırma ve proje konularını gider sanayiciden reel sektörden alır. Karşılığı olmayan tez ve projelerle kimse uğraşmaz. Almanya’da Alexander von Humbold bursu ile araştırma amaçlı iki yıl kaldım. Gördüğüm buydu.
Bu konuları yana yakıla dile getirenlerden birisi de rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu idi. Ama kimse onu anlamadı.
Bu mekanizmayı destekleyen diğer uygulama ise, yurt dışına doktora için mastır için gönderdiğimiz elemanlar. Bu göndermede bir başıboşluk var. Yurt dışına niçin eleman gönderilir? Kritik ve belli alanlarda, bizde olmayan yüksek ve ileri teknolojileri ülkemize transferi etmek için değil mi?
Böyle bir amaç ve strateji olmadığı için yurda dönüş yapanlar en iyi bildikleri o konularda araştırmalarına devam ederler. Bunun anlamı şudur: Yayın yaparak yine yurt dışındaki zincire yeni halkalar eklemek.
O kişiyi yurtdışına yollayan ülkemiz ve fedakâr milletimize herhangi bir faydası olmadığı gibi, ülkemizdeki bilimsel varlığının dışarıya transferi devam eder.
Yurt dışı yayın kriteri ve yurt içi yayına göre daha yüksek puanla ödüllendirilmesi kendimizi inkar gibi bir ucubedir.
Hepimiz biliriz ki, yurtdışına yayına yolladığımız makalelerden teknolojik verime dönüştürülebilecek evsafta olanlar editörlerce oyalanırken, ilgili patentleri o ülkelerdeki araştırmacılar tarafından alınır.
Aklı başında ülkeler tüm hatları ile bilimsel çalışmaları gerçek sorunlara odaklı (sınai, ekonomik, kültürel) çalışır. Lisans tezleri bile gerçek hayatın içinden alınır.
Japonlar, Çinliler pek çok patenti kendi dilleri dışında bir dille yayınlamıyorlar ve patent yayım dili PDF değil JPEG olarak seçiliyor. Bilim evrenseldir. Ama hedefleri milli olmak zorundadır.
Bu ülkelerde toplumsal karşılığı olmayan hiç bir projeye devlet para vermiyor.
Bizim de yapmamız gereken de bu. Yayınlar öncelikle Türkçe olacak. Devlet proje desteğini Ar-Ge çalışmalarından ekonomi, kültür, sinai alanlarda sorunlara çözüm üretecek reel karşılığı olanlara tahsis edecek. Akademisyen yayın yapsın, akademik terfi alsın diye değil. Yayın yapmak, bir bilimsel çalışmanın amacı olmaktan çıkarılacak.
Her şeyden önce bu sömürü düzeni ikame eden YÖK sistemi değiştirilecek. Üniversitelerin var oluş sebebinin toplumu yeniliklerle/buluşlarla buluşturmak olduğu gerçeğini anlaşılacak.