Cumhurbaşkanı Erdoğan PKK’yı Afrin’de yok etti, Münbiç’ten kazıyor, Kandil’de kapana sıkıştırıyor.
15 Temmuz 2016 Türkiye için bir dönüm noktasıydı.
İç-dış, yerli-yabancı, legal-illegal yapıların oluşturduğu büyük bir düşman ittifak Türkiye’yi yok etmek, iktidarı devirmek ve ülkeyi parçalamak istedi fakat millet buna izin vermedi.
Türkiye’yi yok etme girişimi ‘büyük yeni başlangıç’ın miladı oldu. Bu miladı terörle mücadele kapsamında ele alalım.
Türkiye 15 Temmuz’un hemen ardından tüm dünyayı şaşırttı ve 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı harekâtını başlattı. Türk askeri Cerablus’u DAEŞ’ten temizleyerek büyük bir zafere imza attı.
Erdoğan durmadı.
Cumhurbaşkanı Suriye’de terör koridorunu kırmak ve küresel terör baronlarının ‘PKK devleti’ idealine adeta çomak soktu.
Önce Afrin’den başlanmalıydı, öncelikli sınır güvenliği bunu gerektiriyordu.
Muhalefet; ama, fakat, acaba vs. diyorken Erdoğan, ABD’ye meydan okudu. Tarihler 15.01.2018’i gösteriyordu.
Başkomutan Erdoğan, “Terör örgütünün üstlerindeki bayraklarınızı siz kendiniz indirin ki, biz size teslim etmek zorunda kalmayalım. Teröristlerle birlikte olanları toprağa gömmek mecburiyetinde olmayalım. TSK, en kısa sürede Afrin ve Münbiç meselesini halledecektir. Harekât her an başlayabilir” dedi.
Bu kararlılık sonrası ABD bayrakları indirdi ama diğer taraftan sadece ABD değil onunla birlikte birçok NATO üyesi PKK’nın yenilgiye uğramaması için güçlü desteklerini sürdürdüler. PKK’ya verilen destek mühimmat, silah, eğitim, stratejik tahkimat kuleleri gibi fiziki donanımlar ve yabancı askerlerin de katılımıyla birlikte çok kapsamlıydı.
Her şeye rağmen ne oldu?
Türkiye’deki siyasi iradenin kararlılığı, askerimizin güçlü becerisi-imanı-inancı, savunma sanayindeki yerlileşme girişimcileri, halkımızın samimi desteği-duaları karşılık buldu ve tüm unsurlarıyla- her rengi ve mozaiğiyle ‘Millet’ olarak kazandık.
Hikâye bitmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yol haritasını ortaya koyduğu ve bir milim vazgeçmediği terörle mücadele stratejisi bugünlerde 2. ve 3. hamleleriyle başarıya ulaşıyor. Nasıl mı?
Erdoğan sadece Afrin ile yetinilmeyeceğini, PKK-YPG’nin Münbiç’ten de çekilmesi gerektiğini Afrin harekâtı öncesinde söylemişti. ABD çok çabaladı, Türkiye’yi ikna etmeye çalıştı ama başaramadı. ABD Münbiç planına “okey vermek”, NATO ise ‘razı gelmek’ zorunda kaldı.
Bu süreçlerde kazanım sadece arazide değil diplomaside de sağlandı. Yani artık sahada kazanan masada kaybeden bir Türkiye yok. Hem sahada hem masada Türkiye’nin kazanımlarına odaklı yerli bir anlayış hakim. Bu Türkiye için muhteşem ötesi değerli bir değişimin sonucudur.
Türkiye-ABD müzakereleri sonrası gelinen ortak görüşe göre; PKK Münbiç’ten çekilmeye başladı. Yüzde 95’i Arap olan Münbiç işgalden kurtuluyor. Türkiye’nin ortaya koyduğu iradeye göre artık yerli halkın dağılımına göre Münbiç demokratik bir ortamda yönetilecek.
Ve Kandil.
Bugünlerde haberini aldığımız bu gelişme Münbiç ile eş zamanlı bir şekilde gelişti. Askerimiz PKK’nın yıllar yılı yuvalandığı Kandil’e doğru ilerliyor. Erdoğan’ın “inlerine gireceğiz” söylemi burada da tezahür ediyor ve bu cümlenin sadece FETÖ için söylenmiş bir söz olmadığını anlıyoruz.
ANA MUHALEFETİN “İFTİRA SİYASETİ”
Sınır ötesi harekât ve PKK ile mücadele bugün başlamadı elbette. Türkiye’nin ‘Yeni Savunma Konsepti’ 14.08.2016’da ilan edilmişti. Bu kapsamda anlattığımız silsile içinde devletin sayısız organı uzun süren hazırlık ve planlama sürecini gerçekleştirdiler.
CHP’nin bu gelişmelere bakış açısı hayli ilginç. CHP askerimizin Kandil’e ilerlemesini AK Parti’nin seçim için yaptığı bir hamle olarak değerlendiriyor. Bu durum ana muhalefetin savunma konseptine kısır ve sığ bir yaklaşımla baktıklarını ortaya koyuyor.
Bu söylem hem ülkenin Başkomutanına hem de askerine yapılmış bir iftiradır. Milletimize “sunulan” bu iddia halkımızı incitmektedir. Vatan savunması partiler üstü bir konudur. Bunu seçim malzemesi haline dönüştüren ve tebrik etmesi gereken bir harekâtı iftira malzemesine dönüştüren “muhalefet”, siyaset değil başka bir şey yapmaktadır.