Dilin korunması ve zenginleştirilmesi ideolojik bir konu değil, milli/ulusal bir meseledir. İdeolojilere kurban edilmeden Türkçenin tarihi ve kültürel mirasıyla birlikte bütün diğer ciddi devletlerin izlediği dil politikalarına bakarak istikrarlı bir model kurulmalıdır.
Dilin korunmasında ve geliştirilmesinde ailenin vereceği temel önemli fakat çoğu kez yetersiz olabilir. Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve RTÜK’ün titiz ve odaklı çalışmalar yürütmek zorunda olduğu ve dil konusunun onların öncelikli görevleri arasında olduğu unutulmamalı. Bakanlık yayınlarının basılı ve çevrimiçi ortamlarda ulaştırılması çalışmalarına devam edilmeli ve Türkçe’nin mirasını aktaran bütün temel kaynakların online erişimine öncelik verilmelidir.
Türkçeyi bütün zenginliğiyle birlikte çocuklara ve gençlere aktarmanın yollarını tespit etmek ve bu konuda tutarlı strateji ve politikalar izlenmesi sonuç alınabilmesi için elzem. Türkçenin yeniden dirilişi, tarihi mirasının korunması kadar, coğrafyasıyla bağlarının yeniden diriltilmesi yoluyla uzun vadede uluslararası ilişkilere ve politikalara kadar tesir gösterecek bir lokomotif güçtür.
Türkçenin korunması ve zengin bir kelime dağarcığıyla varlığını sürdürebilmesi için çalışmak, bir nostalji ya da fantezi konusu değil, diğer birçok konuya doğrudan veya dolaylı tesiri olan ciddi bir meseledir. Birkaç örnekle açıklarsak: dilin zengin kullanımı, dil yeterliliğini, kavrayışı, kendini doğru ifade etmeyi, mesleki ve saha çalışmalarının daha doğru ve hızlı kavranabilmesini, doğru iletişimi, yanlış anlamaların engellenmesini ve hatta insanların psikolojilerinin düzelmesini sağlar. Dili zengin bir söz varlığıyla kullanmak, her geçen yıl tarihi miras içinde fark edilen ya da yenileri üstüne konarak gelişen zengin bir kültür mirasının hazırlayıcısıdır.
Çoğu kimse, Türk Dil Kurumu’nun bugüne kadar yaptığı değerli çalışmalardan üçünün kıymetinin farkında bile olmayabilir. Bu üç çalışma “Büyük Türkçe Sözlük”, “Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü” ile “Türk Lehçeleri Sözlüğü”dür. Diğer çalışmalar da değerli olmakla birlikte anılan bu üç çalışma, kurucu temelin yapıtaşları olmaları yönüyle ayrıca önem arz ediyor.
Bu üç ciddi çalışmaya kısaca değinme gereği hissediyorum. Büyük Türkçe Sözlük 600 binin üzerinde kelime içermekte ve bu haliyle Türkçe’nin tarihi ve güncel söz varlığını içerme iddiasını taşımaktadır. Bu çalışmanın, sözlük hazırlanırken gözden kaçmış kelimelerin günbegün bildirilerek eklenmesi özelliği taşıması dolayısıyla içeriğinin zenginleşmesi bugün de devam ediyor. Böylece Türkçe, ideolojik bir angajmana takılmaması halinde, tarihi söz varlığı ile birlikte en az 600 binin üzerindeki kelime hazinesiyle, büyüklüğü tartışma götürmez bir dil potansiyelini içermekte. Türkçe’nin herhangi bir döneminde, kaynağı ister eski Türk dili, isterse yabancı dillerden duyulan ihtiyaç dolayısıyla aktarılmış sözlerden olsun yekûn söz varlığı ile önümüzde dev bir hazinenin durduğu bilinmeli. Türkçeyi 3-5 bin kelimeye sıkıştırmaya çalışan, onu arındırma adıyla söz varlığını yok eden, onun bir “bilim dili olamayacağına” ileri süren düşünce sahipleri herhalde bu büyük birikim ve hazinenin farkında değiller.
İkinci önemli kaynak kısa adıyla “Ağızlar Sözlüğü” Anadolu’nun farklı yerlerinde kullanılan şivelerin (ağız) içerdiği ancak İstanbul Türkçesinde kullanılmayan veya unutulmuş geniş bir söz varlığını ilgililerin hizmetine sunmaktadır. Bu değerli kaynaktan da yeterince yararlanılmadığını itiraf etmeliyiz.
Üçüncü büyük hazine ise Türk lehçelerinde herhangi bir kelimenin diğer sekiz lehçedeki karşılığını gösteren çevrimiçi arama sözlüğüdür. ) Basit bir örnekle açıklayalım: Türkiye Türkçe’sindeki “kuş” kelimesini sözlükte çevrimiçi olarak taradığınızda Azerbaycan, Türkmen, Özbek, Uygur, Tatar, Başkurt, Kırgız, Kazak lehçelerindeki karşılıklarını saniyeler içerisinde bulabilirsiniz. Sözlük bütün bu lehçelerde karşılıklı tarama imkânı verdiği gibi, aranan sözün Rusça karşılığını da içerdiğinden geniş bir coğrafyada konuya ilgili olanların kolay erişebildiği ve rahat kullanabildiği büyük bir hazineyi içeriyor. Fakat bu değerli çalışmanın içindeki bazı hataların düzeltilmesi ve daha fazla kelime girişinin yapılması kaydıyla daha büyük ve kalıcı bir hizmete dönüşmüş olacaktır.
Türk dili üzerinde uzmanlaşmış kimselerin bu dilleri bilenlerin ve sahadaki akademisyenlerin sözü geçen bu üç kaynağı verimli kullanmaları halinde Türkçenin önü her yönden açılmış ve daha da zenginleşmiş olacaktır. Bir kelimenin günün değişen ihtiyaçları karşısında Türkçe karşılığı bulunamadığında, öncelikle Türkçe’nin Büyük Sözlüğü ile bütün ağız ve lehçeler taranmalı, yine de karşılık kelime bulunamıyorsa yeni kelime üretme yolu akla gelmelidir. Ancak yeni kelime üretmek, uzmanlar eliyle yine Türk dil mantığına, fonetiğine ve semantiğine uygun şekilde Türkçe köklerden üretilebilir. Burada da önerilen kelime kökünün Türkçe, ağız ve lehçelerindeki çağrışımları dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda, Türkçe’nin içerdiği geniş miras ve coğrafyadan hiçbir şekilde yararlanmadan uzun ülkemizde yapıldığı gibi masa başında kelime üretme saçmalığı kesin olarak terk edilmelidir.
Dil yazılarına başka başlıklar altında ileride devam edeceğiz…
Türkçe korunabiliyor mu? (2)