Türkçe korunabiliyor mu? (2)

Abone Ol

Dilin geliştirilmesi ve zenginleşmesi kullanılan kelime sayısı ve farklı cümle kalıplarını bilmeye bağlı olduğundan, günlük dilde ve sokak dilinde kullanılmayan birçok kelime olağan yol olarak sözlü ve yazılı kaynaklar kanalıyla aktarılarak kazanılabilir.Anadilinde yeterli olmayan bir kimse, diğer bir dili başlangıç itibariyle ancak anadilindeki kelime sayısı kadarıyla öğrenebilir. Daha fazlasını öğrenmek için anadilde yeterli birisine göre çok daha fazla çaba sarf etmesi gerekir. Özetle, anadile hâkim ve vakıf olan bir kişinin diğer bir dili öğrenmesi o derecede kolaylaşır. Türkiye’de yabancı dil öğreniminin problemleri sadece metot değil, anadil yeterliliği ile de ilgilidir. Bu konu kimsenin dikkatini her nedense çekmiyor ve göz ardı ediliyor.   

Filmler, şiirler, edebi nesirler, vecize (özlü sözler) ve atasözleri dilin varlığını güçlendiren ve ifade kabiliyetini artıran ve dil mirasının taşınmasının temel araçları. Bu değerli araçların bir kısmı eski görüldüğünden, bir kısmı yerel (mahalli) olduğu düşünülen kelimeleri içerdiğinden zamanla daha az kelime içeren yavan bir dilin kullanımına doğru hep birlikte sürükleniyoruz. Şüphesiz bu aşınmayı durduracak usul ve araçlar var.

Türkçeyi korumanın yolu öncelikli yolu, ebeveynlerin evde kullandıkları dile itina göstermeleriyle başlar. Sözlü olarak aktarılan kültürün içinde ninnilerden masallara, ev içinde kullanılan atasözü ve benzetmelere kadar her kelime ve cümle çocuğun ilk yıllardan itibaren anadilde yeterlilik ve kazanımlarını oluşturur. Çocukları yabancı dil öğrenirken yeni kelimelerin ağır-hafif, sık veya nadir kullanılan olmasından rahatsız olmayan birçok ebeveyn, her nedensekendi anadillerini öğrenirken okudukları metinlerde ilk kez karşılaştıkları yeni kelimelerden rahatsız oluyor ve anlamadıklarını iddia ediyorlar. Çocuklar,bir kelime sık veya nadir kullanılsın, eski ya da yeni olsun rahatlıkla öğrenebilirler. Yeter ki aynı kelimeler önlerine birkaç kez daha farklı cümleler içinde çıksın.

Dilin zenginliği ve yeterliliğinisağlamak üzere ilköğretimden itibaren Türkçe’nin hiç olmazsa son yüzyıllık edebi ürünlerinden paylaşımlar önemli rol oynar. Kelimelere eski ve yeni ambargosu konulmadan ve dil hazinesi bütün ihtişamıyla çocukların kullanımına açılarak anadil zengin bir şekilde kullanılabilir. Mesela sadece 100 yıl önce duru bir Türkçeyle kaleme alınan çocuk kitapları veya diğer klasik eserler piyasada her nedense “sadeleştirilerek”, yani az kullanılan kelimeler atılarak, yavanlaştırılarak çocuklara ve gençlere sunuluyor. Hâlbuki çocukların ilk defa gördükleri kelimeleri sözlük aracılığıyla bulmaları neden zahmetli olsun? Neden bir yabancı dilin öğrenilmesi için sarf edilen zaman ve para, doğru, zenginve edebi bir Türkçe öğreniminden esirgeniyor?

Türkçenin en doğru kullanıldığı ve kelime hazinesi bakımından en güçlü olduğu dönemi izlemek için özellikle 1900-1980 arasında üretilen edebi ürünlere dikkat edilmeli. Hatta o dönemlerde yazılan hukuk, felsefe, sosyoloji, tarih ve Türk dili kitapları bu gözle özellikle incelenmeli.

Gramerle alakalı problemler de az değil. Türkçe gramerini yabancı dil mantığıyla aktarmak, dili esaslı bir şekilde bozuyor. Mesela Türkçe dil mantığına göre “Mehmet II” doğru kullanım değildir. Bu “Louis 2” ve “Charles 3” gibi Batı dilleri kalıbında bir çeviridir. Doğru kullanım, “İkinci Mehmet”tir. Tabiattan bahsederken İngilizceden kötü bir tercümeyle “vahşi hayat” değil, “yaban hayatı” doğru Türkçe kullanımıdır.

Türkçenin binlerce yıllık kullanıldığı kelime düzenini bozan devrik cümleler, şiir dili dışında kullanılmamalıdır. Cümle içindeki sözdiziminin doğru kullanımı kurallı cümlelerdir ve fiil/yüklem cümle sonunda olur. Türkçenin tarihi ve edebi mirasında da, Gagavuz Türkçesi dışında bütün Türk lehçe ve şivelerinde de yaygın kullanım kurallı cümle şekildedir.

Kelimeleri zengin şekilde kullanalım derken gülünç duruma düşmemenin yolu, bol okumaktan ve özellikle edebi ürünlerle ilgili olmaktan geçiyor.

Önceki gün bir radyo programında haber sunucusu elindeki metinden “yılkı atı sürüsü” gibi tuhaf bir tamlama kullandı. “Yılkı” zaten “at sürüsü” demek olduğundan, “ırmak nehri” demek kadar yanlış bir ifade olur.

“Elbette” karşılığında kullandığımız söz “tabi” değil, “tabii”dir. “Tabi” ise bir kimseye “tabi olmak” veya bir kimseye, yola, “tabi olan” kişi anlamındadır.

“Tesadüfen rastladım” yanlıştır. “Tesadüf ettim” veya “rastladım” doğru kullanımdır.

“Benle” değil, “benimle” veya “benim ile” doğru kullanımdır. “Ben kadar” değil, benim kadar, “biz için” değil, “bizim için”

“Nüans”ın“fark” anlamına geldiğini bilmeyen bir kişinin, “nüans farkı” diyerek tekrara düştüğünü bilmesi beklenemez.

Bu günlerde resmi yazışmalarda bile en sık rastlanan kullanım hatası “sehven hata yapmak” ifadesi. Yani yanlışlıkla yanlış yapmak gibi tekrara düşen biri dil kullanımı. Bu ifade “sehiv” hatadır. “Sehvetmek” yanlış yapmaktır. “Sehvedilmiştir” demek doğrudur veya “yanlışlık yapılmıştır” demek doğrudur. Resmi yazılara kadar akseden diğer bir hata da, muhatap kelimesinin yazılışı ve okunuşudur. Bir kimse çift (t) ile “muhattap” alınmaz, “muhatap”  alınır.

(Devam edeceğiz)