Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan savaşın 44. gününde Ermeni Ordusu’nun büyük hezimete uğraması sonunda varılan antlaşma tarihi bir önemi haiz. Zira, 99 yıldır Türkiye’nin Azerbaycan’la ve Türk Dünyası ile fiziki bağlarını koparan set yıkıldı.
Azerbaycan’ın kurulmasını sağlayan Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu, I. Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak ayrılmamız üzerine Anadolu’ya dönerken, geride sınırımızın nerede başlayacağı sorunu çözümsüz olarak kalmıştı. 1921’de henüz İstiklal Harbi devam ederken Ankara Hükümeti, yeni kurulan Sovyetler Birliği ile müzakerelere başlamış ve Ali Fuat Paşa, Yusuf Kemal Tengirşenk ve Dr. Rıza Nur’dan oluşan bir heyeti Moskova’ya göndermişti.
YÜZ YILLIK BEKLEYİŞ SON BULDU
Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ile olan sınırlarımızın belirlendiği ilk antlaşma bu tarihte Moskova’da imzalanmıştı. Müzakerelerin en önemli kısımlarından birisi Nahçıvan’ın statüsü idi. Yusuf Kemal Bey, Ankara’dan ayrılmadan önce Mustafa Kemal ile görüşür ve “Ruslar Nahçıvan konusunda baskı yaparlarsa nasıl hareket edelim?” diye sorar. Mustafa Kemal’in cevabı “Nahçıvan Türk Kapısı’dır. Bunu dikkate alarak elinizden geleni yapınız” olur. Nihayet, Türk Heyeti’nin ısrarları sonucu, Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı özerk bir statüde olmasına karar verilir. Fakat, SSCB’nin Ermenistan’ı İran sınırına kadar uzatan Zengezur‘u Ermenilere vermesiyle Türk Kapısı kapanarak, Türkiye’nin Türk dünyası ile bağları kesilir.
9 Kasım’da imzalanan antlaşma, sadece Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmasını sağlamadı: Bir asırdır Azerbaycan’ı ikiye bölen engeli ortadan kaldırırken, Türk Kapısı’nın önündeki kilidi de açtı. Artık, Nahçıvan ile Azerbaycan’ın diğer toprakları birbirine bağlanacak. Bu durum Karabağ Savaşı’nın muhtemelen en önemli sonucu olarak tarihe geçecektir.
ZAFERİ KİMSE GÖLGELEYEMEZ
Şimdi bu büyük başarıyı gölgeleyebilmek için bazı sözüm ona stratejistler konuşup yazıyorlar. Bu söylemleri birilerinin Şuşa’nın yollarına dağılmış Ermeni askerlerinin cesetlerinden yükselen acılarını azaltmayı başarabilir mi, bilemem. Lakin, yıllar sonra ilk defa galibiyet sevincini tatmış Türk kamuoyunun moralini bozmayı bir parça sağlayabilir.
Askeri sahada kazanılan ve diplomasiyle taçlandırılan bu başarıyı önemsizleştirmeye çalışanlar bir hayal dünyasında yaşıyorlar. Azerbaycan Ordusu’nun Hankendi’ye kadar ilerlemesi gerekirken antlaşmayı kabul etmesini büyük bir taviz olarak görenler, Rusya’nın bölgedeki hakim pozisyonunu görmezden geliyorlar.
Batı’nın tüm itirazlarına rağmen Rusya’nın Kırım’ı ilhakı engellenebildi mi? Çeçenistan, Dağıstan, Kabardey-Balkarya, Tataristan ve Nogay gibi bir kısmı Türk toprağı olan bu Müslüman beldeleri halen Rusya’nın kontrolünde değil mi? Bu konuda bırakın Türkiye’yi, Rusya’nın hasmı olan Batı herhangi bir şey yapabiliyor mu? Hatta, bu işgaller, bu eleştirileri yapanların gündemlerinde dahi yok.
ERMENİLER SADECE YENİLMEDİ, AHLAKEN DE ÇÖKTÜ
Gerçek olan şu ki, Ermenistan asırlarca unutulmayacak büyük bir utanç ve sefalet içinde mağlup oldu. Bu perişanlığa bir de Kelbecer gibi şehirleri boşaltan Ermenilerin vandalizme varan yağmacılığı da eklendi. Ermeniler çekilirken, ne kadar tarihi eser varsa tahrip ediyor; Kiliseler ve Manastırlar kapılarına kadar sökülerek çırılçıplak bırakılıyor. Evlerin çatıları, pencereleri kamyonlara yükleniyor. Sonra da evler yakılıyor. İşin en korkunç tarafı ise, ağaçların kesilip, ormanların yakılması. İstiyorlar ki, geride en küçük bir yaşam belirtisi kalmasın.
Ermeniler sadece askeri açıdan mağlup olmadı. İnsanlığa, kültürel varlığa ve tabiata karşı işledikleri bu suçlar yüzünden, kendi tarihlerine utançla anılacakları, unutulmayacak kara bir leke sürdüler.