ABD ablası Hillary’nin başkan olacağına, algı oyunu ile tüm dünyayı ikna ettikleri için ABD seçimlerini kimse izlemedi. Esasen süper güç imajı üzerinden yıllarca büyü yapıp durdukları için de derin Amerika’nın başka bir seçeneğe ihtimal vermeyeceğini varsaydık.
Sonuç bildiklerimiz ve hissettiklerimizin büsbütün tersi oldu. Alışkın olduklarımızın aksine Amerika’nın beyazları (siyahiler dahil) demokratlar cephesinde toplanmış, Cumhuriyetçiler ise daha çok avamdan beslenmişlerdi.
Bizdeki Cem Uzan örneği, sanırım Trump zaferinin anlaşılması için en somut izahlardan biri olur.
Egemen güçler, büyük zenginler, medya, derin Amerika ve şehirli lobiciler “bu tehlikenin” önüne geçemediler.
Pekala bu halkçı devrim mi yoksa bir seçim stratejisi mi? Bizdeki kamuoyu araştırmacıları muhalefete, iktidara gelmek için bu seçimin kodlarını salık vermekte.
Ekrana yansıyanlara da baktığımızda demokrasinin beşiği olarak görülen ve kurumsallaşmanın kitabını yazdığını vehmettiğimiz ülkenin seçim süreçleri de son derece acemi idi.
Bana kalırsa, değişim ihtiyacı, elitlerin ördüğü iktidar ağından çoğunluğun duyduğu rahatsızlık, popüler ve medyatik bir söylem heyecan arayanları harekete geçirmiş oldu.
Clinton neslinin tuzu kuru sağlamcılığı, gücün dar bir kesimde yoğunlaşması, yaklaşık on yıldır kemer sıkan halkı sandıklara taşırken beyazları rehavetten kurtaramadı. Demokratlar iktidarda cumhuriyetçileştikleri için sandığa gitmek istemediler. Amerikalılar sandığı zaten sevmiyorlardı. Seçimlere katılım; 2004’te 55.7, 2008’de 57.1, 2012’de 54.9 ve son seçimde de % 48.62. Ortada bir seçim varsa o da sandığa gitmeyenlerin seçimi oldu. Bu yüzden, demokratlar tellal tutup sandığa adam çağırdılar. Ama ehl-i keyf yerinden kalkmadı.
Trump artık dünya siyasetinde var olan bir tipolojinin somutlaşan en sivri karşılığı anlamına gelir. Özel hayatındaki ve üslubundaki falsolar, aslında hesap edilmese de oy veren kesimde karşılığı olduğu için artı haneye yazıldı. Demokrasi, halkın iradesi, seçim stratejileri bu doğaçlamanın gölgesinde kaldı.
Seçimi Trump tipine rağmen Trump almadı; bu popüler ve medyatik tip, toplumda öteki yüzde elli olarak bulunmaktaydı.
Ortada zafer mafer de yok. 1924’ten beri yapılan seçimler içindeki en düşük katılım oranı Trump’a nasip oldu. Amerika’nın karaoğlanı çakma çıktı. 2008 krizinde sonra ekonomik güçlükler ve ötekilere gönderilen vaatler karşılık bulmadı. Halk da bu seçimi bir oyun havasında değerlendirmek istedi. Eğlencelik olarak çıkılan yol, son bir ayda ciddiye bindi. Bence hepsi bu. Ama biz dünyalılar yine derin ilişkiler üzerinden, bu işte de bir hikmet olduğunu söylemeden edemeyeceğiz.
Ama Trump’ın gelmesi küçük Amerika’nın dünyalılarca daha iyi görülmesini sağlayabilir. Daha çok içe kapanan ve ulusal sorunları ile uğraşan bir başkanlık sürecinin habercisi gibi. Yıllar sonra siyaset dışından bir başkan ile Amerika, Yeltsin kadar olmasa da magazin üzerinden imaj kesesinden harcayacak…