Mart’ın 13’ünde, bir Pazar günü, Ankara’da Kızılay’dabir otobüs durağında bekleyen vatandaşlarımıza seyir halinde bir araç tarafından düzenlenen terör saldırısında, en az 37 vatandaşımız hayatını kaybetti, 75 vatandaşımız yaralandı.
Öncelikle, masum sivilleri hedef alan bu menfur terör saldırısını şiddetle kınıyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar, milletimize başsağlığı diliyorum. Ölü sayısını artırmak için, Kızılay’ın en yoğun olduğu saatlerde düzenlenen vahşi bir eylem bu. İlk bulgular, olayın failinin PKK olduğu doğrultusunda. Bahara doğru bu tür şiddet eylemleri giderek artacaktır. Saldırıların arkasında kimlerin olduğu iyi tahlil edilmeli.
Bu saldırı, Ankara’ya son beş ay içinde yapılan üçüncü saldırı. Saldırılardan ilki,DAEŞ tarafından, 10 Ekim 2015’de düzenlenmiş, saldırıda 103 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. İkinci terörist saldırı ise, 7 Şubat 2016’da, sivil askeri personeli taşıyan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin servis aracına düzenlenmiş, saldırıda 29 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. İkinci saldırıyı terör örgütü PKK’nın bir kolu olan TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) üstlenmişti. TAK, yaklaşık 10 sene önce, PKK tarafından, Türkiye’nin batısındaki büyük şehirlerde, terör eylemleri düzenlemek amacıyla kurulmuştu.
PKK sözcüleri, TAK’ın o tarihten beri kendilerinden ayrıldığını ve bağımsız ayrı bir yol çizdiğini ileri sürüyorlar. Oysa herkes çok iyi biliyor ki PKK, kendisinden ayrılanlara, hatta kendisinden başka Kürtleri temsil ettiğini öne süren başka bir örgütlü güce asla hayat hakkı tanımıyor. Avrupa’da 1990’larda rakip gruplarla resmen savaştı ve kendisine muhalif pek çok Kürdü öldürerek tasfiye etti. Aynı şeyi Kuzey Suriye’de de yaptı. Türkiye’nin batısında sivillere yönelik terör eylemlerini PKK değil, TAK üstleniyor. PKK’nın terörist başları da ne yapalım TAK’ı kontrol edemiyoruz, bizden ayrılan militanlar bunlar demek suretiyle işin içinden sıyırılıyorlar.
Bu aslında, PKK’nın batının sempatisini kaybetmemek için yaptığı bir kurnazlık. Bir tiyatrodur gidiyor. Batı ülkeleri böylelikle, PKK’nın Türkiye’ye yaptığı saldırıları görmezden geliyorlar. Pazartesi sabahı Türk savaş uçakları, Kuzey Irak’ta PKK’ya ait mühimmat depoları ve kampları vurdu. Bu yetmez. Zira son hadiseler de gösterdi ki PKK’lı teröristlerin büyük bölümü Kobani’de eğitiliyor. Kuzey Suriye’den Türkiye’ye giriyor. Türkiye, Tel Abyad, Kobani, Kamışlı ve Afrin’deki PKK üslerini de vurmak zorundadır. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde Şeyh Maksut ve Irak’da Kerkük’ün Tavuk ilçesindeki El-Wahda köyü PKK’dan temizlenmeli. Suriye’den ve Irak’dan PKK çıkarılmadan, Nusaybin’de, Sur’da, Yüksekova’da, Cizre’de hatta İstanbul ve Ankara’da güvenliğimizi sağlamamız mümkün değildir.
Son olarak; saldırıdan kısa bir süre önce PKK, dokuz farklı silahlı aşırı sol görüşlü örgütle Türkiye’ye karşı ortak bir cephe kurduğunu açıklamıştı. Yine geçtiğimiz Pazar günü Lavrov, Türkiye’yi, Suriye’de sessiz sedasız genişleme politikası gütmekle suçladı ve: ‘Bizdeki bilgilere göre Türk ordusu, Suriye sınırından birkaç yüz metre içeri girdi. Türk tankları, Suriye topraklarındadır.’ şeklinde konuştu. Daha da önemlisi, Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroshenko Türkiye’yi geçtiğimiz hafta ziyaret etti. Hem Türkiye, hem de Ukrayna, Kırım’ın Rusya tarafından yasadışı ilhakını asla kabul etmeyeceklerini deklare ettiler.
Bir de tabii, Sayın Cumhurbaşkanımız Salı günü Azerbaycan’a gidecekti. Ziyaretin gündemi, Hazar Denizindeki doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarılmasını hedefleyen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, (TANAP)’a ivme kazandırılmasıydı. Türkiye ile Ukrayna’nın işgale karşı ortak duruşu ve Azerbaycan’la TANAP projesinin canlandırılması birilerini çok rahatsız etmiş olmalı.