Toprakla birlikte geleceğimiz de yok oluyor!

Abone Ol

Tarımsal üretimin belirli bölgelere yığılması ve dengesiz tarım üretimi topraklarımızı yoruyor.

Tarımda yoğun kimyasal kullanımı ise toprağa büyük zarar veriyor. Kontrolsüz tarım üretimi ve aşırı kimyasal kullanımı topraklarımızı öldürüyor.

İster bilinçsizlik deyin ister kontrolsüzlük; isterse açgözlülük…

Birim alanda daha fazla ürün elde etmek için kimyasal ürünler kullanılarak yapılan tarım üretimi, toprağın niteliğini bozduğu gibi; çevre sağlığı açısından da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek seviyeye gelmiş durumda.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2022 verilerine göre, insektisit, fungisit, herbisit, akarisit, rodentisit ve mollussisit ile diğer bitki koruma ürünlerinin kullanımında son yıllarda ciddi artış göze çarpıyor.

Türkiye’de en fazla kullanılan bitki koruma ürününün başında gelen herbisit ile akarisit ve insektisist türlerinin bazı çeşitleri, kullanıldığı alanda kalıntı bırakarak toprak kirliliğine yol açıyor.

2006 yılında Türkiye’de kullanılan 45 bin 376 ton bitki koruma ürünü miktarı, 2022’de 55 bin 374 tona yükselmiş. Bunların başında da yukarıda saydığım çeşitler geliyor!

Topraklarımızın geleceğiyle ilgili uyarılarda bulunan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Toprak Bilimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Günay Erpul’a kulak verelim.

Nüfus artışı mazeretiyle yoğun tarım sistemlerine geçişe ve kimyasal kullanımında yaşanan artışa dikkati çeken Erpul’a göre, gübre kullanımındaki artışla birlikte toprağa verilen kimyasallar, kimyasal yüklü besinler olarak geri dönüyor.

Yani kullanılan kimyasallarla hem topraklarımız çölleşiyor hem de toplum sağlığımız bozuluyor!

Erpul’un da söylediği gibi, verimli veya iyi gelişmiş toprak kaynaklarının tarım dışına çıkarılması, farklı amaçlarla kullanılması ciddi tehlikeleri beraberinde getiriyor.

Prof. Dr. Günay Erpul’un şu tespitlerine kim itiraz edebilir ki:

“Toprağın, su ve hava almasını engellediğiniz zaman oradaki canlılığı da öldürüyorsunuz. Oksijenli koşullarda yaşayan dost mikroorganizmaların yerini, bizim istemediğimiz farklı organizmaların almasına neden oluyorsunuz.

Biz buna betonlaşma diyoruz. Bu da Türkiye'de arazi kullanım değişiklikleriyle birlikte ciddi sorun olmaya başladı.”

Erpul hoca, bugün küresel ortamda toprakların üçte birinin bozulmuş durumda olduğunu hatırlatıyor ve uyarıyor: “Türkiye'deki topraklar ise tarım yapılan ilk alanlar olması nedeniyle daha büyük tehditlerle karşı karşıya.”

Gelecek nesillere verimli, bozulmamış topraklar bırakmak istiyorsak “birim alandan daha fazla ürün almak”, “açlık tehlikesi”, “aşırı nüfus artışı” gibi saçma sapan bahanelerden uzak durmalıyız.

Devamlı gübre kullanarak doğal ekosistem fonksiyonlarını öldürmeye başladığınızda, toprak gübreye bağımlı kalacak; o topraktan elde edilen ürünlerle beslenen insanlar da pestisit kalıntılarıyla hasta olmaya devam edecektir.

Bu konuda farklı tespit ve tavsiyeler de yok değil.

Bir başka bilim adamımız bu konuda yapılan ve yapılması gereken çalışmaları özetlerken dikkat çekici tavsiyelerde bulunuyor.

Toprak ve suyun korunduğu bir sistemin altını çizen Doğa Koruma Merkezi (DKM) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Uğur Zeydanlı, Türkiye'de detaylı bir toprak haritası bulunmadığını, bu durumun da toplam toprak varlığı konusunda bilgi eksikliğine neden olduğunu hatırlatıyor ve eksikliklerin bir an önce giderilmesi çağrısında bulunuyor.

Tarımsal üretimde kimyasal kullanımına alternatif olan biyolojik mücadele konusunda doğal yöntemler olduğunu asla unutmamalıyız.

İşte size güzel bir çalışma örneği…

Kemirgenlerin engellenmesi için tarlaların etrafına kuş yuvaları ve tünekler yerleştirdiklerini anlatan Zeydanlı, böylelikle farklı kuş türlerinin avlanabileceği vardiyalı bir "zararla mücadele sistemi" ortaya koyduklarını; tüm bu çalışmalarla toprak, su ve biyoçeşitliliğin korunduğunu söylüyor.

Bu ve benzeri çalışmaları takdir etmek gerekiyor.

Özetle…

Toprağımızın korunması, besinlerimizin korunması anlamına geliyor. Besinlerimizi koruyarak nesillerimizi koruma altına almış oluruz. Nesillerimizi koruduğumuzda da geleceğimizi koruma altına aldığımızı unutmayalım!