Dünyanın en aptalca işlerinden birini yapıyor adam. Sokakta kalmış tek ağacın yapraklarını süpürüyor çöp diye. Toprağa düşünce yapraklar üç ya da dört ay içinde toprağın sinesine karışır, benliğinden sıyrılır, ayrışır, saflaşır sonra ait olduğu yurda, kendinden olana, varlığının kaynağına rücu eder. Hiç bir şey israf edilmemiş, hiç bir şey yok olmamıştır. Her şey aslına dönüvermiştir. Ama toprak olmazsa, yaprak çöp olur. Üzerine düştüğü asfalt yatak olmaz, beton ebelik yapmaz yeniden doğumuna. Ait olmadığı yerde bulunan her insan gibi, koku salar etrafına; çöp addedilir.
Doğum ölümü, ölüm dirilişi, ikbal zevali, zeval ikbali icap ettirir. Hiç bir şeyin israf edilemediği alan insanın olmadığı alandır. Allah israfı olmayan bir evren yaratmışken, müsrifleri elbet sevmez. Her hal bir başka hale dönüşerek sonsuz devinimde gidebilme potansiyeline haizdir. Mutlak manada yaratmak biricik ve deneysel olmayan bir alan olduğu için onu layığı ile değil, görüntüleri ile algılayabilme şansına sahibiz. Gördüğümüz ise şudur yaratılan helezonik bir çevrimle yolculuğuna devam etmektedir. Yaradan, yaratmanın biricikliği gibi, yarattığını yok etmekte de, biricik olma hakkını hiçbir yaratılmışa devretmemiştir. Bu sebepten dolayı varlıkların canlı ya da cansız, hiç biri gerçek anlamda yok etmeye muktedir değildir. Zaten yaratılmışların çoğu kendisine çizilen doğrultu ne ise, milim sapmadan o doğrultuda gidip gelirler.
İnsan, bildiğimiz canlılar içerisinde bir tasarım yetisine sahip yegâne varlıktır. Bu tasarımlama bir nevi yaratma benzeri bir eylemdir. İnsan sık, sık kendi sınırlı iktidarını, yaratana öykünme yahut kafa tutma bağlamında oluşturmaya kalkar. Örneğin yaratılmışın hiç birinin kalkışmadığı, beka olma haline kalkışır ve kalıcı işler yapmak için kayaları devirir, dağları oyar, yüksek yapılar inşa eder. İnsan durağanlıktan bir beka inşa etmeye kalkışır oysa durağanlık bir noksanlıktır ve noksanlıktan bir beka inşası mümkün değildir. Yaradan cömerttir, insan ise cimridir inşa ettiğini taşlaştırarak hapseder, ola ki insanın cimriliği fakirliğindendir. Allah yaprağı yaratıp, toprağa öldürür, toprağı diriltip yaprağı öldürür. Öldürmesi diriltme, dirilmesi öldürmedir. Çift yönlü bir süreç muntazam devam eder. İnsanlardan kimileri toprak mesabesindedir, kimileri yaprak, mümbit ya da nakıs, kurak yahut sulak, muntazam veya karman çorman ama toprak. Kimi insanlar da, nazik ya da hoyrat, düz yahut oylumlu, minicik veya yelken misali, yaprak gibidir. Bu yüzden toprakla, yaprağı birbirinden ayırmamak gerekir. Çünkü toprak olmazsa yaprak çöp olur.
Toprak olmazsa yaprak çöp olur. Ahlak olmazsa ekonomi de çöp olur. Ahlak ve ekoloji, ekoloji ve ekonomi birbirinin kardeşidir. Ekoloji bilmeyen ekonomiyi ne bilsin! Ekoloji bilmeyen insan, kendini ne bilsin! Ekoloji bilmeyen ekonomistler yüzünden dünya bir çöplüğe dönüşüyor. Sürdürülebilirlik, akademik tez konusu, verimlilik, azdırılmış ruhların şehvetli ellerine terk ediliyor. Ekoloji bilmeyen ekonomistler, çarkları hep kendilerine, hep merkeze işleyen sistemler ürettiler. Oysa ekoloji bilselerdi sistem yerine ekosistemler üretebilirlerdi. Keser gibi, hep bana, hep bana demek yerine, testere gibi bir sana, bir bana demeyi düşünebilirlerdi.