Halk hikâyeleri, öğretici masallarıyla meşhur büyük yazar Tolstoy, bir masalında şöyle anlatır:
“Köpek, ağzında bir parça et ırmağın üstündeki ağaçtan geçiyormuş. Kendini suda görünce, başka bir köpeğin de ağzında et olduğunu sanmış ve ağzındakini bırakıp doğruca o köpeğin üstüne atlamış. Tabii, orada ne et varmış ne de köpek, üstelik kendi etini de sular atıp götürmüş. Böylece köpeğin eli bomboş kalmış. (Çeviri: Uğur Büke)”
Masaldan çıkarabileceğimiz ders çok: Eldekiyle yetinmek, kanaat, şükür, açgözlülükten uzak durmak, hırstan kaçınmak… Sayılabilir. Benim bu yazıda değinmek istediğim konu ise “kendimiz”.
Büyük sufilerden Şibli, bir gün yolda yürürken bir göl kenarında bir köpek görüyor. Köpek, susuzluktan çatlayacak dereceye gelmiş. Ancak ne zaman su içmek için göle yaklaşsa, gölde kendi yansımasını görüyor ve başkası zannederek geri çekiliyor. Korkuyor, kaçıyor. Ardından yeniden deniyor, yeniden görünce geri çekiliyor. Sonunda dayanamıyor, artık ölecek kıvama gelince gözlerini kapatıp suya atlıyor, aslında orada olmayan varlıkla boğuşuyor. Nihayetinde suyunu da içiyor. Şibli buradan büyük bir ders çıkarıyor kendisine. Çıkardığı ders ne? Cevabı yine bir başka büyük sufi Cuneyd versin: “Seni senden perdeleyen ve O’na ulaşmanı engelleyen, senden başka bir şey değildir.”
Rasulullah Efendimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde “Kendini bilen Rabbini bilir” buyuruyor. Kendini bilen, nefsini bilir çünkü. Yüzleşmemiz gereken kendimiz. Bizim tek düşmanımız kendimiz. İnsan ne yaparsa kendisine yapar. Başkasına zulmeden, bir gün ettiği zulmü yaşar. Zulmettiği ise gördüğü zulüm karşısında ödüllendirilir. Allah (cc) bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de “Siz kendinize zulmediyorsunuz” buyurur. Öyle ya zulmü yaşayacaksak, zulmettiğimiz de karşılığında mükâfat bulacaksa, biz esasında kime zulmetmişizdir? İnsanın manevi yolculuğunda da karşısına çıkan engeller aslında kendi nefsani arzularının surete bürünmüş hallerinden ibarettir. İnsan, işin temelinde kendisiyle mücadele etmektedir.
O mücadeleden galip çıkabilirse “kendini bilecektir”, kendini bilen de Rabbini bilecektir. Bu, gündelik yaşantımızda da böyledir. Çoğu zaman hırslanır ve ulaşmak istediğimiz hedefe ulaşamayız. Hırsımız zihnimizi ve duygularımızı ele geçirmiştir çünkü ve bu nedenle attığımız adımlar artık sağlam adımlar değildir. Elimizdekiyle yetinmez, şükretmez ve nefsimizin peşinden gideriz ve hikâyenin sonunda elimizdekini de kaybederiz.
Canımız yandığında, oturup düşündüğümüzde hatalarımız peş peşe gelir gözümüzün önüne, kimseye itiraf edemediğimiz ama yüzleşmekten de kaçamadığımız hatalarımız… Kaçamayız çünkü mahşer günü çekileceğimiz hesaba burada da çekileceğiz, çekiliyoruz, fıkıh kitapları yazmaz ama hakikatte böyledir.
Gözümü kapatıp, cesaretlenip göle mi atlayacağız, gördüğümüz köpeği yani kendimizi alt edip de susuzluğumuzu gidereceğiz mi yoksa nefsimizi, “somut”/“başka” anlayıp peşine düşeceğiz, hırslanacağız ve her şeyimizi yitirecek miyiz? Yitirilen her şey, ahiret olacaktır. Her şey Allah’ın nuru ve aslında bir siluetten ibaretse, gördüğümüz siluetler yine kendimizsek biz hangi köpeğin yaptığını yapacağız?
Unutmayalım ki kudsi hadise göre Allah, mümin kulun kalbine sığmıştır. Ancak Cuneyd’i de unutmayalım ki engel, kendimizden başkası değildir.