Tohum savaşlarında son perde!

Abone Ol

Yerli tohum tartışmaları sürüp gidiyor. Bir kesim “hibrit” suçlamasıyla küresel egemenlere hizmet edildiğini savunurken diğer bir kesim ithal tohum esaretinin bitmesiyle tam bağımsız bir ülke olma yolunda ilerlediğimizi ileri sürüyor.

Yaklaşık beş yıldır Türkiye tohum konusunda ciddi çalışmalar yapıyor. Aslına bakarsanız 20 yıllık bir planlamanın neticesinde bugünlere geldik. Tohum çalışmalarında son beş yıla sığdırılan bir ilerleme var.

Geride kalan zaman diliminde; hububat, bakliyat, meyve ve sebze alanlarında farklı tohum ıslahı çalışmalarına imza atılmıştı. Bu çalışmalara iki farklı tohum daha eklenmiş oldu. Evet, tescil süreci tamamlanan yerli şeker pancarı tohumları seneye toprakla buluşacak.

Doğal olarak bu hamle de tohum konusunda dışa bağımlılığı biraz daha azaltmış olacak.

Peki bu çalışmalar nerede yapıldı, olayın merkezinde hangi kurum var? Soruya cevap ararken bundan tam 30 yıl geriye gitmek gerekiyor.

Evet!

30 yıl önce Türkşeker'e bağlı Şeker Enstitüsü'nde yapılan bilimsel araştırmalarla başlayan yerli şeker pancarı çeşidi geliştirme çalışmaları sonunda meyvesini verdi.

İşin hikâyesi hayli etkileyici… Burada hem girişimcilik refleksi hem de sektör-üniversite iş birliği göze çarpıyor.

2020 yılında tam donanımlı biyoteknoloji laboratuvarı kuruldu, tohum ıslahı konusunda uzman bir ekip oluşturuldu. Hemen akabinde Bolu Abant İzzet Baysal ve Kastamonu üniversiteleriyle tohum ıslahı ve üretimiyle ilgili protokol imzalandı.

Türkiye Şeker Fabrikaları (Türkşeker) tarafından geliştirilen yerli tohumların birine "Türkşeker 2023", diğerine de "Türkşeker 2053" adı verildi.

Burada hedeflenen üç ana amaç göze çarpıyor; doğallık, kalite ve verimlilik… Yapılan saha ve test çalışmaları da beklenenden başarılı sonuçlar verdi. Nihayetinde dışa bağımlılıktan kurtuluşun ilk adımları atılmış oldu. Yerli şeker pancarı tohumları, artık toprakla kucaklaşmayı, Anadolu bozkırlarında bereket olarak filizlenmeyi bekliyor.

İnşallah önümüzdeki yıldan itibaren şeker pancarında uygulanan “kota” yanlışlığından da dönülür ve bu çalışmalar bir başka anlam kazanmış olur.

Kim ne derse desin, şu kesin bir hükümdür; yerli tohumlarla daha güçlü bir ülke olacağız!

Anadolu arıları kurtarıcımız olacak!

Türkiye bir taraftan tarım ve hayvancılık alanlarında kendi kendine yetebilmek için büyük mücadeleler verirken diğer taraftan çok sayıda olumsuzluğa göğüs germek zorunda kalıyor.

Hatırlayalım...

2021 yılının ağustos ayında Muğla ve çevresinde başlayan ve günlerce devam eden orman yangınlarında, Türkiye’deki arı varlığının yüzde 20'sini kaybettiğimiz iddia edilmişti.

Hemen akabinde bir büyük felaket daha yaşanmıştı. Bu bir saldırıydı; vatana ihanetle eş değer bir suç yani...

10 Mayıs 2022 tarihinde Tekirdağ'da Namık Kemal Üniversitesi tarafından yürütülen "millî arıcılık projesine" kapsamlı bir saldırı gerçekleştirilmiş, yüzlerce arı kovanı yanarak kül olmuştu.

Bununla da yetinmeyen hainler birtakım hastalıklara dayanıklı ve farklı iklim şartlarına uyumlu üstün ırk arılarını da kraliçe arılarıyla birlikte çalarak sırra kadem basmıştı.

O meşum saldırıda başka neler kaybetmiştik?

Yüklü miktarlarda döviz ödenerek ithal edilen bazı ilaç ve ham maddelerin yerini alacak yerli ve millî ilaç ham maddesi envanteri hafızası da çalınmıştı. Türk arıcılığıyla ilgili çok kritik genetik veriler kaybolmuştu.

Biz gelelim 2024 senesine... Peki, bugün durum nasıl?

Arıcılıkla ilgili çalışmalar yürüten uzmanlar geleceğimizi yakından ilgilendiren önemli uyarılarda bulunuyor. Yabancı arı ırkları konusunda uyarılar yapan bilim insanları, yerli arı ırklarının kullanımına büyük önem veriyor ve uzun vadede kurtuluşumuzun kendi arı ırklarımızda olduğunu ifade ediyor.

Bilim insanlarına göre yakın gelecekte iklim değişikliğiyle ilgili büyük felaketler yaşanabilecek. Anadolu arısının en önemli özelliklerinden birisi dayanıklı olması. Türkiye olarak bu özelliği yeterli derecede kullanamıyoruz, oysa bu avantajı sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. Yerli arı ırkı ve yöresel ekotiplerin kullanılmaması durumunda arı ölümleri daha fazla olacak.

Bu uyarıyı dikkate almakta fayda var. Geleceğimiz yerli arı ırklarının korunmasına ve kullanılmasına bağlı!