Osmanlı gidince paramparça olduk biz.
40 parçaya bölündük.
Önce ümmet idik; sonra kavimlere, kabilelere ayrıldık.
Sınırlarımızın dışına düştük; bir yarımız Halep’te diğer yarımız Antep’te; bir yarımız Artvin’de diğer yarımız Batum’da; bir yarımız İskeçe’de diğer yarımız Edirne’de kaldı.
Fizan’da, Yemen’de, Tiran’da kalanları hatırlamaz olduk.
Mağdur olduk, mazlum olduk, ancak bu da yetmedi emperyalistlere.
Aç karınlarını doyurmak için masa başlarında hesaplar yaptılar, planlar yaptılar, yeni haritalar çıkardılar.
Her gün yeni tip Lavrensler’le çıktılar karşımıza.
Önce kendi Lavrensler’iyle böldükleri ümmetimizi daha sonra yerli Lavrensler’le yönettiler.
Efendilerine uşaklık yapacak yerli kimlikli uşaklar yetiştirdiler. Bu köle ruhlu uşaklar ağababalarından aldıkları talimatların gereğini kendi insanları üzerinde uyguladılar. Efendilerinden daha zalim işler yaparak onlara şirin gözüktüler.
Uşaklar kendi sınıfını da oluşturdu. Onlar memleketlerin sahipleri, efendileri idi. Artık eksiğimiz olan sınıf da oluşmuştu. Elitler sınıfı… Ve ötekiler… Sayının önemi yoktu: efendi bir kişi, geriye kalan ötekiler…
Önce kavramlar ürettiler, sonra içini doldurdular. El Kaide dediler, DAEŞ dediler… Ezdiklerinin eziklerinden canavarlar imal ettiler. Canavarlar da zombiler gibi efendilerinin hizmetinde annelerine, babalarına, komşularına kıydılar.
Karabataklar için kampanyalar yaptılar. Milyonları yok ettiler, taşlaşmış vicdanlarda en ufak bir kıpırdama olmadı.
Zulmün ve acının inlettiği mazlumlar seslerini duyuracak zemin bulamadılar. Çünkü bütün insanlık bu karanlık zihniyetli adamların elinde. Hak aramaya kalkıştığınızda kafa kesen görüntüler Hollywood’da, Bollywood ve bilmem hangi ormanda kurgulanarak hızlı bir şekilde servis edildi.
Dün Aztekler’i, Mayalar’ı, Kızılderililer’i, Malililer’i, Kenyalılar’ı, Cezayirliler’i soykırıma tabi tutmuşlardı, bugün ise Filistinlileri, Suriyelileri, Afganları soykırıma tabii tutuyorlar.
Yakın tarihimizde bunlar oldu, peki bugün ne oluyor?
Fazla değişen bir şey yok. Zulüm katlanarak devam ediyor.
Palazlanan uşaklar yenileriyle değiştirilmek isteniyor. 40 parçalı, yamalı bohçalı coğrafya daha fazla parçalanmak isteniyor. Efendilerine kafa tutan köleler ağır şekilde cezalandırılıyor, yerlerine yeni köleler aranıyor. Pazar genişlediği için uygun yeni köle bulmak zorlaştığından katliamlar artarak sürüyor.
Her gün yeni köle adayları türüyor. El Kaide bitiyor; DAEŞ, PKK, PYD, Haşdi Şabi başlıyor… “Bizim neyimiz eksik, biz de diğerleri kadar uşaklık yapabiliriz” diyorlar; ancak efendilere karşı kendilerini henüz tam ispat edemediklerinden kaos derinleşiyor.
40 yıldır emperyalizme karşı Mustazaflar’ın sesi olduğunu iddia eden, konuşmaktan başka bir icraatı olmayan, yeni bir uşak sahneye çıktı. Bu da güya emperyalizme karşı İslam adı altında mücadele ettiğini söyleyen ve bu söylemlerle devrim yapan İran… Ümmet devleti olma iddialarıyla eline mezhep bayrağını alarak ümmete saldıran gafiller sürüsü… Ne tez unuttular 1 milyondan fazla insanı zalimlerin uşaklarına karşı yaptıkları savaşta kaybettiklerini. Uşaklığın bedelinin neye mal olduğunu Saddam’dan öğrenemediler mi? Niye ehl-i kıbleyle beraber olmak varken Hizbullahlarla, Haşdi Şabilerle ehl-i kıbleye savaş açarsınız?
Yeter artık gâvurlardan ve onların uşaklarından çektiğimiz. Onlar beni anlamayacaklar biliyorum. Ey ehli kıble, ey ümmetin aklıselimleri, ey emri bil maruf nehyi anil münker yapanlar, siz neredesiniz? Halep’in, Bağdat’ın, Yemen’in, Libya’nın Ümran’ları ahirette yakamıza yapışacaklar…