Tekasür

Abone Ol

İman edilen kitabın ayetlerinin tarih seline kaptırılmadığı zamanlardı. Kitaba iman edenler de tarihin akışında, bir kıyıdan diğerine savrulmuyor aksine tarihe yön veriyorlardı. Okudukları her ayet önce kalplerinde sonra zihinlerinde kök salıyor; hanelerinde, çarşı-pazarlarında tezahür ediyordu. Başlarına gelen hayırları yüce Mevlâ’nın bahşettiği nimetler olarak görüp şükrediyor, her şerrin sebebini kendi nefislerinden bilip tövbe istiğfar ediyorlardı. Her meselenin izahının izlerini, iman ettikleri kitabın ayetlerinde arıyorlardı.

Kuran ayetlerinin yavaş yavaş, önce çarşı-pazardan sonra hanelerden çekilmesiyle beraber mümin gönüller ferasetini yitirdi. Hayra ve şerre dair yeni teoriler geliştirdi.

Meselâ eskiler olsa son süreçte başımıza gelen hallerin sebebi sadedinde onlarca ayet bir o kadar da hadis zikrederdi. “Tekasür” derlerdi. “Vehn var sizde, o yüzden bunlar başınıza geldi” deyip nasihat ederlerdi.

Sonra hiç acele etmeden, seslerini yükseltmeden, telaşa mahal vermeden söylenecek sözü dile getirirlerdi:

“Tekasür (çoğaltma, çokluk) ile övünmek, hayatın gayesini çoğaltmak üstüne bina etmek günahtır. Allah’ın (cc) haram kıldığı, sonu azapla biten bir hastalıktır. Müslüman; malını mülkünü, evladını, bu dünyaya ait şeyleri çoğaltma ile vakit geçirmemelidir. Çokluk yarışına girmemelidir. Daha çok müntesip, daha çok bina, daha çok makam sahibi nefer sevdasına kapılmamalıdır. Suizan, kibir, kin çoğaldıkça insan Rabbinden uzaklaşır. Tekasür, insanı mezarları ziyarete kadar götüren, sonu ölüm olan beyhude bir uğraştır.”

Nasihati dinleyen kişi duyduklarından ibret almaya gayret gösterir, evvela nefsini tezkiye ederdi. Allah’ın rızasına engel olacak yollarla, kamudaki memur sayısını arttırmanın, tekasürün bir tezahürü olduğunu fark ederdi. Haramların hükmünü askıya alarak elde edilen her bir mevkiinin kar değil zarar olduğunu idrak ederdi. Batıl ile kol kola olup yüz ülkeye gitmektense Hakkın safında kalıp tek ülke ile yetinirdi. Masum insanların canına kastetmek bir tarafa, ayaklarına diken batmasından imtina ederdi.

Lakin öyle olmadı. Ne nasihat makamının vaizleri ne de ibret makamının cemaati böyle düşündü. “Çoğalalım, çok olalım, çoğaltalım, daha da arttıralım…” telkinlerinin büyüsü, elde etmenin baştan çıkaran cazibesi, herkese tekasürün tehlikesini unutturdu. Şimdi yaşlısı genci, kadını erkeği ile herkes bir şeyler çoğaltma endişesinde. Mal, makam, mevki, müntesip, zevk, sefa, kin ve kibir. Her çoğaltma ile biraz daha eksildiğimizi, biraz daha mezar menziline girdiğimizi ancak mezarlıkları ziyaret edince anlayacağız sanki.

Nimetlerin her birinden tek tek, mutlaka ama mutlaka hesaba çekileceğimizin haber verildiği surenin her gün namazlarda kıraat edildiği topraklarda yaşıyoruz. Lakin tekasür aşkına başkasından önce kendimize kıyıyoruz. Ahir zaman halleri deyip yolumuza devam ediyoruz…