2000’li yıllardan itibaren sosyal medya olarak nitelendirdiğimiz ve her ferdin içerik üretebilmesine imkan tanıyan mecraların hayatımıza girmesiyle, zihinlerimiz, enformasyon ve dezenformasyon bombardımanına maruz kalmaya başladı.
Bu tablonun kaçınılmaz sonucu olarak insanoğlu kendini bilgi çöplüğünde mahsur kalmış buldu.
Şimdi bu bilgi çöplüğünde el yordamıyla doğru, iyi ve güzeli; yanlıştan ve çirkinden ayırmaya, menfi algı operasyonlarının tesirinden uzak kalmaya çalışıyoruz.
Maalesef, mevcut kakafonide elimizde bunu yapabileceğimiz neredeyse tek vasıta kaldı. O da bilgi kaynaklarımızın samimi ve istikamet sahip olup olmadığını anlama becerisi…
Bu becerinin de değişmez iki mihenk taşı var. Akıl ve kalp.
Akıl sahipleri kötü ve çirkin istikametten gelen bir lokomotifin vagonlarını iyi ve güzele götüremeyeceğini bilir. Bu sebeple, bilgi kaynaklarımızın, fikir olarak beslendiğimiz kişi ve mecraların geçmişten bugüne davranışlarına, ürettikleri muhtevaya bakarak samimiyet ve istikametlerini kestirebilir, dolayısıyla aktardıkları bilginin, yorumun sahih olup olmadığını anlayabiliriz.
Mümin insanlar için ise kalp, akıl süzgecinin yanında doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek en önemli vasıta. Efendimiz, “Müminin ferasetinden korkun. O Allah’ın nuruyla bakar” buyururken Mümin insanın terazisi olarak kalp gözüne işaret ediyor.
Bu Hadis-i Şerif zikredilirken hatırlatılan “Elbette bunda feraset sahipleri için ibretler vardır.” (Hicr Suresi, 75) âyeti de ferasetin ehemmiyetini bize öğretiyor.
Feraset, kavram olarak yüz okuma ilmi/bilimi de olarak ifadelendirilirken, kalp gözüyle görebilen herkesin farkında olmadan başvurduğu önemli bir araç olarak da kıymetini muhafaza ediyor.
Gündelik hayatta mahalle bakkalını insan sarrafı haline getiren, veresiye vereceği müşterisini seçerken isabet ettiren hep bu feraseti oldu.
Ancak günümüzde haberi aldığımız mecralar, oy toplama, popüler olma, tık alma, izlenme, takipçi edinme gibi kaygılarla beslenen araçlara dönüşünce haberin, yorumun, düşüncenin ne kadar samimiyet ve istikamet içerdiğini kestirme imkanı da ortadan kalktı.
Hal böyle olunca hem geleneksel hem sosyal medya, maske işlevi görmeye, siyasetçilerin gazetecilerin ya da sosyal medyadaki içerik üreticilerinin yalan ve çarpıtma heveslerine aracılık etmeye başladı.
“Yüz yüzden utanır” hikmeti mucibinin neşv-ü neva bulduğu imkânlar ortadan kalkınca insanları birbirinden uzaklaştıran ikiyüzlülük, yalan ve hakaret sıradanlaştı.
Samimiyeti bırakın, doğruyu öğrenme imkânı bile iç edildi. İnsanlar, teyit.org gibi yapay ve besleme platformlardan istifade etmeye mecbur hale geldi.
Ancak mikrop üreten bataklıklar var olduğu sürece ve her gün yeni bir yalanın, iftiranın dolaşıma sokulduğu bir manzarada binlerce doğrulama platformunun bile bu yalan ve iftiranın hızına yetişemeyeceği aşikâr. Bu yüzden yüzyıllardır insanoğlunun elindeki tek araç olan akıl ve kalp terazisiyle ölçülebilen samimiyet ve istikamete bakmaktan daha keskin bir çözüm görünmüyor.
Bana bu meseleye kafa yorduran biraz da ‘interaktif ve görsel radyo’ olarak da nitelendirilen Clubhouse oldu. Yeni mecra, mevcut soysal medya araçlarına nispeten yüz yüze iletişime bir tık daha yakın olması sebebiyle öne çıkmaya başladı. ‘Yüz yüzden utanır’ vecizesine yakınlaştırdığı için en uç noktalardaki insanları buluşturan, Twitter gibi mecralarda birbirine ağır hakaretler edenleri medenice konuşmak zorunda bırakan platform bu yönüyle fırsat gibi de görünüyor.
Ancak perde gerisinde teröre kol kanat gererken toplum karşısında terörü kınama gösterisi sahneleyenlerin ya da destekledikleri siyasi parti temsilcileri Suriyeli muhacirlere kin ve nefret kusarken alkışlayanların muhacirlerden iki üç kat fazla kira talep etme, asgari ücretin yarısı kadar ücretle, sigortasız çalıştırma ikiyüzlülüğüne bir son vereceğini sanmıyorum.
Hakeza varoluş sebebi Anadolu insanının değerlerine, başörtüsüne savaş açmak olan, toplumsal olarak aynı paydada buluşabileceğimiz en hassas konularda bile milli ve yerli bir tavır gösteremeyen siyasi figürlerin iktidar olabilmek için başörtüsü ve dindarlık güzellemeleri yapmalarına engel olabileceğini ve bu ikiyüzlülüğün anlaşılmasına fayda sağlayabileceğini de düşünmüyorum.
Bu sebeple kabuk ve ambalaj ne olursa olsun, samimiyet ve istikamet sahiplerini ve bu haslete sahip kişi ve mecraları anlamak için elimizde ferasetten başka bir aracımız yok gibi görünüyor.