Tefekkür ve tezekkür…
Ayrılmaz iki hakikat!
Görüyoruz ki insanlık dörde ayrılıyor:
1-Savaş altında, açlıkta ve işkencede olarak ölüme gidenler.
2-Bütün bunlara sebep olurken eğlence ve içkilerle ölüme sızan zalimler.
3-Bir yandan zalimle mücadele edip mazluma yardıma koşanlar.
4-Suskunlar. Dünya rağbetine dalan gafiller.
Birinciler ehli iman olup Cennete girerken, yanlarına kendilerine yardım edenleri de alıp götürecekler inşallah.
Zalimler ise Cehenneme giderken, suskun olup dünya eğlencesine dalanları da oraya asılacaklar.
Âh o gün ne ola hâlimiz?
Evet, tefekkür zamanı…
İnsan ki, ne kadar azgın ve ne kadar sapkın!
Halbuki o, ölüme ne kadar yatkın!
Ölüm hakikatini inkâr etmek ne mümkün! Ama gel de anlat! Gözü koca dünyayı alsa doymuyor. Fakat bir gün, bir avuç toprak kapatacak onu.
Günlük haz ve lezzetlerin peşinde. İşte dünyayı kasıp kavuran bu hırs…
Halbuki ölüm de onun peşinde:
“Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!” (Nisa 78)
Tefekkür bir süzgeçtir. Tabii onu bilenler için. Onlar yanar için için… Gayretleri Hak için… Gözyaşları hem kendileri ve hemde Ümmet için… Ömer’ler misâli…
Gel ey insan, hakikat seni bekler,
Sana dil döker yerler ve gökler…
Gün olur ki ağıtlar yakarsın,
Ama melekler senin için ne yapsın?
***
Her ânını Rabbi için geçirme çabası içinde olan güzel kullar, hep tefekkür eyleyip durmuşlar. Zira dünya insana bir defa var. Başka yok. Ahiret ise ebedidir ve ancak dünyada kazanılır. ‘Dünyaya bir daha mı geleceksin diyenlere sormalı: Ahirete iki defa mı gideceksin?’
Allah dostları sadece ibadet adamları değildir. Öyle olsaydı Asr Sûresi iman ve ibadetle kalırdı. Ama Allah (cc) bakın ne buyuruyor:
“Asra yemin olsun ki insan, gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.”
Evet. Hakkı ve sabrı tavsiye. İşte Allah dostlarını Allah’a dost yapan en önemli iki unsur. Bütün peygamberlerin çabası da bu değil miydi?
Rabbimiz asra, zamana yani kişinin dünya hayatına yemin ediyor. İnsan için zamanın, dünya hayatının ehemmiyeti başka nasıl anlatılabilir ki?
Ama insan hep ‘yarın’ der. Acaba bahsettiği yarın gelecek mi?
Şair ne güzel demiş:
Ey kul, etme dünya nazı, sen de kıl namazını,
Yarın kılarım diyenin, dün kıldık namazını!
BAŞIMIZ SAĞ OLSUN
Bir yıl daha öldü, başımız sağ olsun,
Varsa bu yıl, Hak rızası ile dolsun,
Ümmet için, birlik beraberlik olsun,
Gayretler ile nice Cennetler dolsun!
Gerçekten insan ziyanda oluyor çoğu zaman. Ömrü gidiyor, ölüme her an yaklaşıyor ama o bayram yapıyor?
Neyin bayramı bu? Ölen yılının mı?Ne gaflet! Ona acı ve ağla!
Bir de başka yönü var tabii. Kimin bayramı? Allah (cc) her ikisini de soracak?
İnsan sağ oldukça, gelir nice yıllar,
Sonra, ömrün geçen yıllarına ağlar…
***
Ömür bir defa verilir, asla geri gelmez,
Yapılmayan ameller için, geri dönülmez.
***
Kim dönebilir acep bu vakitlere,
Niçin dikkat etmez mü’min emirlere?
GÜLER MİSİN?
Her bahar bir doğuma benzer, güler yüzler,
Kış ölüme benzer, buruşur gülen yüzler…
Her yılbaşında neden gülersin ey insan,
Ölüme doğru gidiyorsun, bilmiyor musun?
Sararır yapraklar dakikalar geçtikçe,
Tükenir ömür de, yapraklar döküldükçe…
Güler misin yoksa ağlanacak hâline,
Bakmaz mısın dönüp de perişan hâline?
Bitiyor sermayen kazancın nerelerde,
Acep o gün kimler karşılayacak kabirde?
Yazık etme kendine, düşünsene hele,
Akıllı ol da sen, ömrünü verme yele!
Kapat Cehennem kapılarını, kilitle,
Aç Cennetin kapılarını metanetle.
Bugün ağla ki haline, yarın ağlama,
Dünya fanidir, sakın ona bel bağlama!
Yakar Yüce Allah’a durmadan gözyaşınla,
Belki sondur, gelmez bu günlerin bir daha…
Bir çiçektir her çocuk!
Bir çiçektir her çocuk;
Arakan’da, Suriye’de,
Filistin’de, Türkistan’da…
Sulayın onları,
Susuz kalmasın!
Yoksa akacak,
Gözyaşı bulamazsın!
***
Çiçekler de ağlarmış meğer,
Gözyaşını bulursa eğer…
Silermiş gözyaşlarını,
Silecek kol bulursa eğer…
Âh canlar!
Yok olan fidanlar…
Yakılır nice ağıtlar;
Semalara ulaşır figanlar…
***
Çiçeğim benim…
Gülüm, lâlem, sümbülüm!
Durmadan ağlayan bülbülüm!
***
Kucak aç çocuklara!
Kolların varsa eğer…
Kucaklasın analar!
Yavrusu kaldıysa eğer…
***
Ey çocuk!
Koşuver anana!
Kavuş kokusuna!
Niye duruyorsun öyle?
Ölmüş mü yoksa söyle?
Hani baban ya!
Çoktan mı gitti şehadete?
***
Ey zalimler!
Bu mudur medeniyetiniz?
Nice çiçekleri toprağa gömdünüz!
Var; gelecek bir gün,
Olsun haberiniz!
Sorulacak o gün,
Her bir ferdiniz!
“O dipdiri çocukları,
Niçin toprağa gömdünüz?”
Neden o masumları,
Yerle bir ettiniz?
***
Âh zalim dünya âh!
Bekleyin o günü!
Solan çiçeklerin,
Gözyaşı bitenlerin,
Nasıl da dirilişini…
Sonra da intikam alışını…