Doğru teşhis tedavinin yarısıdır. Yanlış teşhis ise -Allah korusun- hastanın ölümüne dahi yol açabilir.
Bu politikada da böyledir; mevcut şartları doğru okuyamayan ve gelişmelerin nereye evrildiğini göremeyen sorunlara çözüm üretemez.
Hastalığın ne olduğunu bilmeyen ve sorunun kaynağını fark edemeyenin yazdığı reçete ancak gelişigüzel olur.
Humeyni’nin Paris’te konuk edildikten sonra Tahran’a gönderilmesinden bu yana İslam coğrafyasına kurulan kumpası ne yazık ki Müslümanların çoğu göremedi.
Bugün Irak’ı, Suriye’yi, Yemen’i yakan ateşin kıvılcımının ta o zaman yakıldığını anlayamadı.
Halep’teki yangının o günden bu yana alev alev büyüdüğünden maalesef bugün bile hala birçok kimse habersiz.
İslam dünyasına kurulan kumpası ve tehlikeyi en başından görenler olmadı değil.
Fakat onlar da seslerini duyuramadılar.
Çünkü karşılarında devasa bir propaganda makinası vardı.
Uyarıda bulunmak için ağızlarını açtıkları ve iki kelime yazdıkları an yoğun bir itham bombardımanıyla karşı karşıya kaldılar.
İtibarlarına suikast düzenlendi.
Kara propagandanın hasına maruz kaldılar.
Bugün İslam coğrafyasının haline gözyaşı döken ve “Hamaney’in çeteleri Halep’te yüzyılın katliamını gerçekleştiriyor” diyenlerin birçoğu o gün söz konusu kirli propagandanın ateşine odun taşıdı.
En azından uydurulan yalanlara ve iftiralara inandı.
Gerçekleri tüm çıplaklığıyla dile getirenleri kötü bildi.
Gelinen noktada geç de olsa bazı gerçekler artık geniş kesimler tarafından daha net müşahede edilebiliyor.
Fakat hatalı okuma ve yanlış teşhis alışkanlığı belli konularda kendini göstermeye devam ediyor.
Irak’ta orduyla Şii milislerin farklı şeyler olduğunu zannetmek gibi.
Bu yanılgı ve yanlış teşhis neticesinde “Musul’a El Haşd El Şaabi girmesin, Irak ordusu girsin” türünden söylemler ortaya çıkıyor.
Irak Parlamentosu, önceki gün “Şiilerin DAİŞ’i” olarak bilinen Sünnilere yönelik vahşetiyle DAİŞ’e bile rahmet okutan Şii milis gücü El Haşd El Şaabi’ye yasal ordu statüsü verdi.
Dolayısıyla “Musul’a El Haşd El Şaabi girmesin, ordu girsin” söyleminin hiçbir anlamı kalmadı.
Aslında bu sözün önceden de bir anlamı yoktu.
Çünkü “Irak ordusu” denilen askeri yapıyla El Haşd El Şaabi arasında dikkate değer bir fark yok.
Türkiye, Suriye’de PKK/PYD ile Suriye Demokratik Güçleri adlı yapının aynı amaca hizmet ettiğini anladı.
Bu doğru teşhis gerçekten de tedaviyi yarı yarıya kolaylaştırdı.
Sınırlarımızı tehdit eden kanserli hücreler – Allah’ın izniyle – oralardan sökülüp atılınca tedavi tamamlanacak.
Umarım El Haşd El Şaabi’nin resmen Irak ordusunun bir parçası haline gelmesi bugüne kadar konulan teşhisin ve uygulanan tedavinin gözden geçirilmesine neden olur.
Çünkü buna şiddetle ihtiyaç var.
Suriye’de nasıl Amerika’nın manevralarına ve aldatma çabalarına kulak tıkayıp “PYD eşittir PKK ve SDG eşittir PYD” denildiyse, Irak’ta da hem sözde ordunun hem de El Haşd El Şaabi’nin aynı odaklarca mezhepçi Şii milis grubu mantığıyla kurulduğunu ve yapılandırıldığını artık görmek gerekiyor.
Mesele sadece Irak değil.
Şiiler, Müslümanlar arasında küçük bir azınlık.
Bu azınlık üzerinden İslam coğrafyasında çoğunluğu hedef alan büyük bir operasyon yapılıyor.
Amerika, Avrupa bu operasyonun içinde.
FETÖ’yü ve PKK/PYD’yi destekledikleri gibi El Haşd El Şaabi’yi de destekliyorlar.
Dolayısıyla Batı’nın ölçütlerini çöpe atıp bölge gerçeklerine ve Türkiye’nin çıkarlarına uygun özgün söylemler ve politikalar geliştirmek gerekiyor.