Dünya tarımda bir üretim krizi yaşıyor. Pandemi nedeniyle üretimin, ihracatın kısıtlandığı, tüketimin arttığı; buna karşılık Çin gibi ülkelerin vatandaşlarına “gıda stoku yapın” çağrısında bulunduğu bir zamandan geçiyoruz.
Dünyada bir gıda sorunu yok lakin insanların korkuları ile karşı karşıyayız. Artan talep, döviz kurlarındaki oynaklık, üretim zincirindeki aksamalar ve spekülasyonlar gıda fiyatlarını arttırmaya devam edecek gibi. Üreticiler fiyatların yükselmesinden memnun oluyor gibi görünebilirler lakin artan girdi maliyetleri üreticileri de zor durumda bırakmaya başladı. Gübre ve tohumluk fiyatlarındaki artış öngörülenin çok üstünde ve dolar bazında gelen gübrenin yükselişi durdurulamıyor. Akaryakıt deseniz o ayrı bir dert.
Tarım Bakanı geçtiğimiz günlerde “çiftçi ürününü eksik, gübresini atsın, biz kimseyi mağdur etmeyeceğiz” dedi. Söylem gayet güzel lakin neredeyse 5 kattan fazla oranda artan gübre maliyetiyle ilgili neler yapılacak henüz net bir ifade yok. Birçok yerde çiftçiler tohumlukların tarlalara gübresiz saçtılar. Bu da ciddi oranda rekolte düşüşüne neden olacak. En basit örneğiyle yağmurlar ve kar yağışı tam olarak gelse bile gübre eksikliği yüzde yirmi beş düşüşe neden olabilir. Hadi iyimser bir rakam verelim gübresini erken alanlar bu yıl sorunsuz gübre kullanmışsa bu oran ülke genelinde yüzde ona düşse 2 milyon ton buğday eksiği demek olur. Bu hem hububata bağlı sanayiciyi hem üreticiyi hem de ülkeyi zora sokar. Yani 2021 de yaşadığımız kuraklığın alasını bu defa gübreden dolayı yaşayacağız. Tabi temel ihtiyaç maddelerinde stokçuların da ciddi manada kontrolü gerekiyor. Yoksa üretim zincirini tek başına kontrol altına almak ta yetmiyor.
Tarım ve gıda sistemini tedarik zincirindeki kırılmalara, ani düşüş ve yükselişlere şoklara ve streslere karşı daha dayanıklı hale getirmek gündemimizin üst sıralarında yer almalı.
Ne yapmalı sorusu gündeme gelirse, Krizleri değil riski yönetmeliyiz. Yıllardır et kriziyle yaşıyorduk. Sürekli besilik ithal hayvan gelişi oluyordu. Yıllar içinde bu sıkıntı giderildi, hayvan stoğu belli bir seviyeye geldi. İyi bir kriz yönetimi gerçekleştirildi. Cumhuriyet döneminde peyder pey azalan canlı hayvan sayısı belli bir seviyeye geldi. Arzda artış sağlandı. Et fiyatlarında istikrar oluşturuldu. Aynı şey gıda içinde yapılıyor, yapılmalı. Ama en önemlisi bu süreçlerde kriz yönetme başarısından ziyade riskleri yönetmeye odaklanmalıyız.
Riski yönetemezsek gıda krizlerinde sürekli aynı açık pozisyona düşeriz. Açık pozisyonlar zorluklarla kazandığımız dövizlerin, halkımızın refahının başka ülke çiftçilerinin cebine gitmesine neden olur.
Tarım Bakanlığı acilen bu konuda Ulusal bazda bir çalışma düzenlemeli, tüm üretici örgütleri bir araya getirmeli, Master planını oluşturmalıdır. Bize düşen bir söz olursa biz de bir iki kelam ederiz, elbette. Konunu takipçisi olmak vatandaşlar olarak hepimizin görevi ve sorumluluğu… Vira Bismillah.