Tarım ve hayvancılığın bittiğini söylüyorsun, söylemesi ayıp sen hangi gezegende yaşıyorsun? Tarım ve hayvancılık yapan adam Cumhuriyet tarihinin en rahat ve kazançlı dönemini yaşıyor. Tarladan para alıyor, yoncadan para alıyor, inekten para alıyor, koyundan para alıyor. Daha birçok buna benzer bir sürü kalemden para alıyor. Yeni tesis veya işletme açmak, kurmak istediğinde devlet bütün kolaylıkları sağlıyor, destek veriyor, önünü açıyor.
Neredeyse her köylünün, traktörü, makinesi, araç-gereci var. Bundan 10 yıl öncesine kadar bir elin parmakları kadar sayıda köylüde yoktu. Köylünün evinde artık çeşmesi, suyu var. Neredeyse her evin önünde arabası duruyor. Koyun, kuzu, inek olmayan ev yok. Asfaltsız yol yok denecek kadar az. Tarım bittiyse, battıysa bunca hizmet ve varlık nereden geliyor, nasıl oluyor?
Tarımın battığı falan yok ama batacağı varsa onu da sen, ben, o, şu; biz batıracağız.
Köyde yaşayıp tarım ve hayvancılık yapan gence (ki onun geliri birçok meslek dalında çalışanlardan daha yüksek) kız vermek istemiyorsun, aile kurumuna, tabiatiyle tarımın devamına olanak ve katkı sağlamıyorsun. Köyde yaşayan da kızını köyden dışarıya, şehre evlendirmek için bin takla atıyor. Köydeki adam 5-6 bin lira maaşla çoban arıyor, bulamıyor. Bu nasıl batık tarım oluyor? Bunu görüyor ancak “tarım ve hayvancılık” bitti diye slogan üretiyorsun. Müthiş bir performans sergiliyorsun; Tayyip istifa!
Bak sayın ve sevgili ulan!
Bana “tarlalar, tarım alanları yapılaşmaya, inşaatlaşmaya açılıyor böyle giderse tarım yapılacak alan kalmayacak” ile gel eyvallah diyeyim, baş tacı edeyim seni. Beraber eleştirip beraber engel olmaya çalışalım.
Bak sayın ve sevgili ulan!
Bana “Akaryakıt fiyatları yüksek, mazot daha ucuz olmalı, bunlar kabul edilebilir makul fiyatlar değil” ile gel eyvallah diyeyim, baş tacı edeyim. Beraber bunu dile getirip eleştirimizi yapalım, düzelmesi için telkinde bulunalım.
Okullar, hastaneler, yollar, köprüler, hava alanları…
15 yıl önce uçağa binmeyi rüyanda görmezken, şimdi “Otobüse dayanamıyorum, onca yolu çekemem” artistliğini sergiliyorsun. Bu nasıl ekonomi batışı oluyor ki bu lüksü yaşıyorsun, bu hizmetler ayaklarına seriliyor? Nereye bakarsan bak, araç için park edilecek yer bulamıyorsun. Artık hangi kıyafeti, hangi teknolojik cihazın bilmem ne serisini, hangi aracın bilmem ne modelini alacağını bilmiyorsun.
“Devlet, Tayyip bunları hayrına mı yapıyor, bunlar lütuf mu” dediğini duyar gibiyim. Yok elbette hayrına yapmıyor ve lütuf değil. Ancak kronik Tayyibofobia hastalığı, beynini o derece esir almış ve gerçekleri görmeni ve söylemeni o kadar engelliyor ki yalan söylemekte, mitomani Kemal’i bile neredeyse sollayacaksın!
10-15 yıl önceki insan ihtiyaç ve yaşam kalitesiyle bugünkü insan ihtiyaç ve yaşam kalitesi arasında dağlar kadar fark var. İnsan bir şey söylerken teraziye vurur be, vicdan tartmadı belki akıl tartar yaw!
Net ortamında yayımlanan “Dilhâne” isminde güzel bir edebiyat, şiir ve fikir dergisi var ve özetle kendisini şöyle tanımlıyor: “Bizler; Yunus Emre’nin (ks) ‘Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik’ sözünün peşinde, edebiyat vesilesi ile gönüller yapmaya hevesli kullarız. Dilhâne, bu amaçla ortaya konmuş edebiyat, şiir ve fikir dergisidir. Aylık olarak yayımladığımız e-dergimizle de bu amaca ulaşmak gayesindeyiz. Yazılarımızı sizinle paylaşabiliyor olmaktan mutluluk duyuyor, keyifli okumalar diliyoruz.”
Nisan ayında 4. sayısı yayımlanan Dilhâne, nasipse 5. sayısıyla matbu olarak da huzurlarınızda olacak inşallah. Okuyup takip etmek dileğiyle…