Tarihte şerefle anılabilmek için şerh düşmek

Abone Ol

Klasik tabirle son yılların en önemli günlerini yaşıyoruz. Geleceğimizle ilgili en önemli kararın verilmesinin arefesindeyiz. Verilecek karar tarihte şerefle anılıp anılmayacağımızı da belirleyecek.

Seçimle ilgili konulara çok fazla girmek niyetinde değildim. Ama önceki seçimlerde muhalefet partilerine oy isteyen İngiliz Economist dergisinin, 1 Kasım seçimleri için açık açık ‘AK Parti’ye oy vermeyin’ çağrısı yapması fikrimi değiştirdi.

Economist’in, hariçten gazel okuyarak “Sultan zorda” başlıklı başyazısında “Türkler, 1 Kasım’da Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermemeli. Erdoğan artık ülkesi için iyi değil” demesine, seçmenin en güzel cevabı vermesi gerektiğine inanıyorum.

Gerçi şu anda bile büyük çoğunluk seçimle ilgili kararını çoktan vermiştir bile.

Haziran ayındaki yazımda “İçten pazarlıklı, mıymıntı, pimpirikli, menfaat odaklı, düzenbaz, ikircikli, müzebzeb, dedikoducu tipler asla tarihte şerefle anılmazlar. Bırakın şerefle anılmayı tarihte esâmesi okunmaz; yok hükmündedirler” demiştim.

Ortaya dişe dokunur bir plan-proje koyamayan, tek başlarına akıllarını kullanamayanların ayrımını çok iyi yapmak lazım. Aslolan doğrunun, haklının ve mazlumun yanında yer almak olduğuna göre safımızı belirlemek durumundayız. Tarih; cesur, en olmadık dönemlerde sesini yükseltebilen, risk alıp hedef olmaktan korkmayanları kaydeder. Ümmetin menfaatleri söz konusu iken bireysel menfaatleri ilk sıraya koymak bir şey kazandırmayıp gelecekle alakalı olarak çok şey kaybetmemize sebep olacaktır.

Bugünler de geçecek ve öyle günler gelecek ki gelecek nesiller geriye bakıp bugünü sorguladıklarında kimin kiminle iş tuttuğunu, kimin zalim, kimin mazlum olduğunu, kimin de hain olduğunu rahatlıkla görebilecekler. Gelecekteki muhtemel utanç vesilesine imkân vermeden aklımızı ve gönlümüzü kullanmalıyız. Zira pişmanlıklar yaşanılanları gerisin geriye döndüremez.

Allah ömür verirse hayat devam edecek ve bizim bu dünyadaki imtihanımız ve yapmamız gerekenler de aynı oranda artarak devam edecek. “İki günü eşit olan ziyandadır” prensibinin gölgesinde, durmanın gerilemek anlamını taşıdığı bilinciyle hep ileriye, geleceğe doğru çalışmalarımızı da sürdürmek mecburiyetindeyiz.

1 Kasım seçimlerinde AK Parti tek başına hükümet kuracak bir çoğunluğu elde edemezse dünyanın sonu mu gelmiş olacak? Ya da tam tersi AK Parti ciddi bir sayısal çoğunluğu elde ederek tek başına hükümet kurarsa her şey tozpembe mi olacak? Her iki sorunun cevabı; elbette ki “hayır” olacaktır.

Siyasi partiler ve iktidarlar iyiyi, doğruyu ve güzeli yapmak, ikame ve idame etmek için bir vasıtadır. O olmadı veya şu olmadı diye dünyanın sonu gelmez. Lakin arzu edilenleri gerçekleştirmek için çok büyük bir imkânı da elinizden kaçırmış olabilirsiniz.

Her halükârda kazançlı olmanın verdiği rahatlıkla gönlünüzden güzellikler eksik olmasın, dostça ve sevgiyle kalın.

Görevlim Mevla’m neyler… Neylerse güzel eyler…