Bazıları, tarihin yalanlardan ibaret olduğunu söyleyebilir! Ancak, tarih; olayları destekleyen ya da onlara muhalif olan insanların yazdıkları değildir. Bilakis tarih; bütün işlerin dönüp dolaşıp geldiği yerdir. Mesela; komünizmin tarihi onu destekleyenlerin yazdığı değil, komünizmin nereye vardığıdır. Bu tespit İslam çağrısı için de geçerlidir. Tarih, Kur’ani davetin yayılmasında yardımı dokunanların yazdıkları değil, İslam çağrısı hamlesinin nereye vardığıdır.
Ortadoğu’da, birinin sonucu diğerini doğuran savaşlar dizisi yaşadığımızı asla unutmamalıyız. Esasında bugünkü savaşlar, devraldığımız savaş kültürü mirasının ve kodlarının bir sonucudur. Tarih ilmi henüz bunun ilkelerini aydınlatabilmiş değildir. İnsan problemini çözmek için kimseye acımayan ve kimseye şirin görünmeyen tarihten yararlanmaya çalışarak aydınlatmaya gayret ettiğimiz şey işte bu ilkelerdir.
Ben tarihin bir referans olduğunu söylüyorum, ancak bu sadece beni bağlamaz. Zira Allah Teâlâ, insanlığın yürüyüş yasalarını ve ilkelerini anlayabilmemiz için tarihi hakem kabul eder ve ona atıf yapar. Kur’an-ı Kerim bize şöyle demektedir:
“Sizden önce niceleri gelip geçti. Yeryüzünü gezin dolaşın da yalancıların sonu nasıl olmuş, bir görün!” (Âl-i İmran 3:137).
İşte bu, Kur’an’ın bize öğrettiği bir yasa ve ilkedir: Bizden önce gelip geçenlere, maziye dönüp bakmak. Zira, mazinin; Kur’an nazil olmadan da nebiler gelmeden de başlayan ve işleyen kanunları vardır. Bu husus gayb âleminin değil, bilakis şehadet âleminin konusudur. Bu yüzden gözümüzle bakıp öncekilerin bıraktığı tarihî eserleri görebiliyoruz. Tarihî eserler kimsenin reddemeyeceği bir dil kullanmaktadır. Çünkü, bu husus gerek enfüsi (iç dünya) ve gerekse âfâkî (dış dünya) âyetlerinde açıkça müşahede edilebilmektedir. İnsanlardan adalete karşı yalan söyleyenlerin akıbetleri nasıl olmuş, bir bakın! Kur’an-ı Kerim şöyle demektedir:
“6. Rabbinin/sahibinin Âd halkına karşı nasıl davrandığını gözünde canlandırmadın mı? (Bak bu daha da önemlidir!) 7. Sütunlu İrem’e (ne yapmıştı?) 8. Orası öyle bir şehirdi ki, onun gibisi hiçbir yerde kurulmamıştı. 9. Vadideki kayaları oyan Semûd’u. 10. Dağ gibi binaları (piramitleri) olan Firavun’u (hiç düşündün mü)? 11. Bunlar ülkelerinde, hadlerini aşan kimselerdi. 12. Çok sayıda düzen bozucu işler yapmışlardı. 13. Rabbin de paylarına düşen azabı, tepelerine yağdırmıştı. 14. Çünkü senin Rabbin sürekli gözetlemededir.” (Fecr :6-14).
Biz bu listeye bazı ilaveler yaparak şöyle diyebiliriz:
Yaşadığımız bu zamanın Müslümanlarına Rabbin neler yaptı, görmedin mi?! Onları birlik zannedersin, ama kalpleri darmadağındır. Birbirlerinin canlarını, topraklarını, mallarını mubah görüyorlar! Böylelerinin sayıları oldukça kabarıktır. Ancak bunlar selin köpüğü gibidirler. Selin getirdiği ve yok olup giden çerçöp gibidir bunlar. Kendilerine ayrıntılı şekilde açıklama yapıldığı hâlde onlar bu ayrıntıları birbirine karıştırırlar. Böylece başkalarının taleplerini gerçekleştirirler.
Maksadım üzüntü verici olayları sıralamak değildir. Bilakis maksadım, tarihin referans olduğu ilkesini ispat edebilmektir. Belki de doğruyu yanlıştan ayırt edebilmemizde evrensel, nebevi ve Kur’ani bir referans olan bu ilkeyi yeterince açık izah edemiyorum. Ancak, bilinmelidir ki Allah Teâlâ geçmiş tarihi muhakeme etmemizi emretmekte, aksi takdirde, tarihteki tecrübeden ders almayacak olursak gelecekte aynı akıbetlere duçar olacağımızı haber vermektedir. Zira yasalar ve ilkeler değişmediği gibi iyi ve kötü sonuçlar da değişikliğe uğramaz.[1]
Gözlerinin önünde cereyan eden olaylardan yararlanma kudreti bulunmayanlar Kitap’tan da yararlanamazlar. Nitekim Kitab’ın referansı da olaylar ve tarihtir. Dolayısıyla tarihin yasalarını tasdik etmeyen bir insan Rabbimizin şu uyarısına muhatap olur:
“96. Rabbinin, aleyhlerine olan sözünü hakedenler, O’na inanıp güvenmeyenlerdir. 97. Bütün âyetler/göstergeler önlerine gelse bile (davranışları değişmez.) Acıklı azabı görünceye kadar böylece sürüp gider.” (Yunus 10:96-97).
Çeviri: Fethi Güngör
[1] Cevdet Said bu yasaları şu âyet-i kerimelerden iktibas etmektedir:
1) “Sunnetallâhilletî kad halet min kablu ve len tecide lisunnetillâhi tebdîlâ: Allah’ın sünneti/yasası geçmişten bugüne hep böyledir: ve sen Allah’ın sünnetinde bir değişme bulamazsın.” (Fetih 48:23).
2) “Sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu ve len tecide lisunnetillâhi tebdîlâ: Allah’ın daha öncekiler için geçerli olan uygulaması budur ve sen Allah’ın sünnetinde/yasasında hiçbir değişiklik bulamazsın.” (Ahzab 33:62).
3) “… felen tecide lisunnetillâhi tebdîlâ ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ: Yeryüzünde kibir ve çirkin bir entrika (düzeni kurdular). Oysa ki her çirkin entrika sadece onu çevireni çepeçevre kuşatır: bu durumda onlar, öncekilere uygulanan ilahi uygulama dışında başka bir şey mi bekliyorlar? Ve sen Allah’ın yasasında bir başkalaşma göremezsin; evet sen Allah’ın yasasında bir sapma da göremezsin.” (Fâtır 35:43).