Boğaziçi Köprüsü’ydü resmi adı ama “İçi”ni es geçerdik, Boğaz Köprüsü derdik kısaca. Hatta Boğaz da demez “Bir” derdik günlük konuşma dilinde. “Bir’den geçmedim bugün, kırmızıydı ta Uzunçayır’dan” dediğimizde anlardı karşımızdaki Bir’i de kırmızıyı da…
Tıkanırdı, zordu geçmek, bıktırırdı filan ama günün her saati değişen o müthiş manzara bütün yorgunluğunuzu alırdı ortasına ulaştığınızda.
Bir’di. Biricikti ikincisi inşa edilene kadar. Gerdanlıktı, narindi. Alışkın değildi palet izine o meş’um geceye kadar.
O meş’um gece tasmaları çok uzaktan kumandalı köpekler tanklara binip ezmeye geldiler. Uçak kaldırdılar, ülkeyi işgale geldiler. Silah doğrulttular, memleketin tapusunu teslim almaya geldiler. Halkın seçtiği yöneticilerin canını almaya, kurumları talan etmeye geldiler. Koskoca ülkenin üzerine karabasan gibi çöktüler.
Geldiler de bir şeyi tahmin edemediler.
Kullandıkları araç gereçlerin gerçek sahipleri teknisyen Asım’ı, üniversite öğrencisi Metin’i, yazılımcı Sabri’yi, iki çocuk anası Elif’i, Şerife bacıyı, ev hanımı Ayşe’yi, tantunici Danyal’ı, köfteci Şükrü’yü, Fatma ablayı, Resul dedeyi, vatansever polisleri, askerleri, on beş yaşında direniş bilincine erişmiş Halil İbrahim’i karşılarında bulacaklarını düşünemediler. Alt yazı geçince herkes siner zannettiler. Uçaklara tanklara güvendiler. Reis’e neden Reis dendiğini asla fehmedemediler.
Robotun vatanı olmaz!.. Robot gönderilen sinyallerin dışında hiçbir şeyi algılayamaz. Bir robot için vatan arazi parçası, kan sadece kırmızı akışkandır.
Robot imalatçısı FETO şu gerçeklerin ayırdına varamadı: Tank, egzozu bir çaputla tıkanana kadar tanktır. Hareket kabiliyetini yitiren tank bir demir yığınıdır. Mermisi tükenen silah, bir çobandeğneği bile değildir. Havalanan uçağın hükümranlığı mühimmatı bitene kadardır. Kalkan her hava aracı ya inmek ya da düşmek zorundadır. Pist yoksa uçak alüminyum hurdasıdır.
Hain başı, şirret kumkuması FETO şunları da anlayamadı: Vatan sevgisi imandandır. İman varsa imkân da vardır. Göğsü iman dolu yetmiş kiloluk bir adam yetmiş tonluk tanktan ağırdır. Bir delikanlının çıplak eli karşısında füze sistemleri çaresizdir. Lider, beyinleri ipotek altına alan değil, milletin gönlünde yer edinendir.
FETO’nun kolaylıkla teslim alırım zannıyla robotlarını üzerimize saldığı bu ülke bir kere daha şehit kanıyla yıkandı. Bu toprakların “Vatan”lığı bir kez daha tescil edildi.
Başka bir şey daha oldu.
Her gün üzerinden iki defa geçtiğim “Bir”in ayakları aziz şehitlerin kanlarıyla tahkim edildi. Artık “Bir”, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’dür ve elinde sımsıkı tuttuğu vatan tapusu ile gelip geçenlere gülümseyen Erol, oğlu ve diğer şehitlere üç İhlâs bir Fatiha yollarken el salladığım aziz bir makamdır…