Taksim Dergi Fuarı‘nın çağrıştırdıkları

Abone Ol

Batı’da ilk örnekleri ile 17. yüzyılda yayınlanan dergiler, bizde iki asırlık bir gecikme ile 19. yüzyılda görülmeye başlar. Dergiler, toplumların dönem içindeki yaşama biçimlerine, siyasal ve ideolojik tartışmalarına, gelişme düzeylerine, kültür ve edebiyat mahfillerinin varoluş durumlarına tanıklı eden süreli yayın organlarıdır. Haftalık, aylık, üç aylık ve yılda iki kez yayınlanan örneklerinin yanı sıra çok da dergi olarak tanımlanmayan almanak ve yıllıklarla da karşılaşılır. Sanat, edebiyat, kültür, medeniyet, mimari, düşünce, siyaset/politika, medeniyet, şehir, yerel yönetim, folklor, akademi vb. gibi farklı alanlarda yayın yapan örneklerin yanı sıra edebiyatın farklı türlerinde spesifik yayın yapan örnekleri de var. Edebiyatı genel hatları ile ele alan (düşünce, hikâye, şiir, makale, deneme, gezi, günlük, hatırat …) pek çok dergi olmasına rağmen; şiir, hikâye (öykü), deneme, eleştiri … türüne özel ayın yapan dergiler de mevcut.

Dergicilik; tutkulu, dertli, dava sahibi insanların meşgul oldukları bir alan. Bu alan daha çok genç dimağların meşgul olduğu, destursuz diledikleri bağlara girdikleri, içlerinden geldiğince deneme ve şiirleri ile ahkâm kestikleri bir düşünce meydanı. Merhum Cemil Meriç, Bu Ülke’de genç dergicileri, “Şöhreti fethe koşan bir aydınlar ordusu. Kimi yan yolda kalacak, kimi yol değiştirecektir bu akıncıların. Belki hiçbiri varamayacaktır hedefe. Genç düşünce, dergilerde kanat çırpar. Yasak bölge tanımayan bir tecessüs; tanımayan, daha doğrusu tanımak istemeyen.” diye tarif eder. Sonra kendine has üslubuyla “Kitap, istikbale yollanan mektup. … smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. (...) Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak.” diyerek yayınlar arasındaki farka dikkati çeker ve “Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.” diye yazar.

Türkiye’de dergi ve dergicilik düşünce, kültür, medeniyet ve ideolojik toplulukların var oldukları ve kendilerini ifade ettikleri süreli yayınlar. Tanzimat ve Meşrutiyet geleneğinden Cumhuriyet’e aktarılan bütün fikir akımlarının, edebiyat çevrelerine aidiyetin, dinî ve din dışı tartışmaların, Batılılaşma ideolojisi mensuplarının (Avrupa tarzı Batılılaşma, Komünizm, Sosyalizm, Kemalizm, Liberalizm ve Sosyal-ekonomik Liberalizm) tezlerini ortaya koydukları mecralar olmuştur. 

Türkiye'de İslamcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük ve Batıcılık tartışmalarının yapıldığı; taraftarlarının karşılıklı polemiklerle tezlerini savundukları ve yaş aldıkça olgunlaştıkları mecralar da şüphesiz dergilerdir. Dil ve Edebiyat dergisinde yazdığım bir yazıda özetle şunları not etmiştim: Tanzimat sonrası düşünce tarihimize yoğunlaştığımızda bizi bugüne taşıyan tartışmalara ve bu tartışmaları en iyi şekilde yapan yazarlarla dergilerde karşılaşırız. Hatta bugün eserlerini okuduğumuz ve belli mahfilleri besleyen bütün şair, edip, düşünce insanlarımızın her biri, bir derginin sayfasından boy vermiştir. Beyazıt Kütüphanesi’ne uğrayıp Sırât-ı Müstakîm-Sebîlürreşâd ciltlerini karıştırdığınızda Mehmed Âkif (Ersoy), Ebül‘ulâ Mardini (Şerif Mardin’in babası), İsmail Hakkı (İzmirli), Ahmed Naim (Babanzâde), Mûsâ Kâzım, Mithat Cemal (Kuntay), Mehmed Tâhir (Bursalı), Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Akçuraoğlu Yusuf, Ömer Ferit (Kam), Abdürreşid İbrahim, Mehmet Şemsettin (Günaltay),  Ahmet Hamdi (Aksekili), Muhammed Abduh gibi önemli isimlerin metin ve şiirleriyle karşılaşırsınız. Akif’in Balkan tehciri ile ilgili şiirleri, Çanakkale Şehitleri şiiri ve Birinci Dünya Savaşı (Necit Çölleri’nden Berlin’e) bütün cepheleri, Kurtuluş Savaşı’nın neredeyse her merhalesi ile Safahat’taki pek çok şiirinin ilk yazılışları de bu dergidedir.

Servet-i Fünûn'da Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Recâizâde Mahmud Ekrem, Ahmet Rasim, Süleyman Nazif … ve daha pek çok eseri bugüne kalan yazarla sohbet etme imkânı bulursunuz.

Türkçe, Türkçülük, millî edebiyat ve modern Türkiye’nin bu günkü ideolojisinin ilk teorik tartışmalarını Genç Kalemler’de görürüz. Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin bizimle buradan konuşur.

Ağaç-Büyükdoğu, Diriliş, Mavera, Edebiyat, Yönelişler … bizi Sırât-ı Müstakîm-Sebîlürreşâd izleği üzerinde bir yolculuğa çağırır.

Türkiye, farklı zaman aralıklarında boy veren ve pek çoğu filiz hâlinde kuruyan bir dergiler ve dergiciler mezarlığı. Kısa ya da uzun süreli yayınları önemsemeden şu tespiti yapabiliriz. İdeolojilerini göz ardı ederek her dergi, bu topraklarda güçlü birer iz bırakarak ömrünü tamamlamıştır. Bugün hâlâ yazarlar ve dergiler varsa o büyük dergi geleneğinin zorluklarından kalan tohumların yeşermesi sayesindedir. Büyükdoğu olmazsa Diriliş ve Edebiyat; onların usta yazarları Seza Karakoç ve Nuri Pakdil olmazsa Mavera ve Mavera’nın öncü isimleri Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören-Alaaddin Özdenören, Akif İnan olmazdı. Ve bugün hâlâ dergiler tüm zorluklara rağmen birer direniş kalesi olarak varlıklarını sürdürebiliyorlarsa bu direniş gücünü o büyük ve köklü dergi geleneğine borçlular.    

Sayfalarında insanlık nabzının attığı “genç heyecanlar” şöleni, Taksim Camii Kültür Sanat Merkezi'nde başlıyor. Taksim’de ilk kez gerçekleşen dergi fuarını ve dergi yayıncılarının etkinliklerini teşrifleriniz, dergici dostlarımızı biraz daha güçlü kılacaktır.