SUUDİ ARABİSTAN Kutsal topraklarda manevî yolculuk–2

Abone Ol

ARZIN MERKEZİNDE TAVAF

Allah’ın evi Kâbe dünyanın dört bir tarafından gelen mü’minlerin oluşturduğu dairenin merkezinde. Kâbe’nin siyah örtüsü Mekke yakınlarında, ta Osmanlı döneminde yapılmış bir fabrikada her yıl dokunuyor ve değişiyor. Her değişen yeni örtünün Isparta’dan getirilen gül suyuyla yıkandığını söylediler. Tavafın başladığı noktada Kâbe selâmlanıyor. Aynı noktada Hacerü’l-Esved taşı da bulunuyor. Hacerü’l-Esved’in olduğu yerde müthiş bir izdiham ve kargaşa var. Herkes buraya el sürme çabası içerisinde. Hz Ömer’in (ra) sözü aklıma geliyor. ‘’Ey taş! Biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Allah Resulü’nün (sas) seni öptüğünü görmeseydim seni asla öpmezdim.”  Sahabenin Allah ve Resul’üne teslimiyetinin en güzel örneği.

Kainâtın merkezinde dalga dalga hem içe hem dışa doğru yolculuk sürüyor.  İnsanlar halka halka Kâbe’nin etrafında hızlı bir tempoyla tavaf ediyorlar. Tavaf güç ve kuvvet istiyor. Engelliler ve yaşlılar için bu çok da kolay değil. Tavaf sırasında dikkat etmeniz gereken konulardan birisi de yaşlıları ve engellileri taşıyan arabalı adamlar. Çok hızlı dolaşıyorlar; dikkat etmezseniz ezilebilirsiniz.

Tavaf yedi şavtla tamamlanıyor. Hz. İbrahim’in makamında tavaf namazını kılmak istiyoruz, ancak kalabalıktan mümkün olmuyor. Yurt dışında kıble bulmakta çok zorlanmışımdır. Kâbe’nin etrafında kıble üç yüz altmış derece. Özellikle gayrimüslim memleketlerde kıble bulmakta eskiden çok zorlanırdık. Çoğu zaman bir sürü mücadeleden sonra ana yönü güneş ve haritaya göre bulup tevekkeltüalâllah diyerek namazımı kıldığım çok olmuştur. O nedenle yabancı bir memlekete gittiğimde otele girmeden yönleri tespit ederim. Yönleri buldunuz mu, harita bilginizde iyi ise kıbleyi bulmak çok kolay oluyor. Bu benim kendi metodum da teknolojiye yenildi. Artık cep telefonlarında kıble bulma programları var. Bir de Müslüman ülkelerin bazılarında otellerin odalarında kıble işareti var.  Büyük kolaylık; keşke bu da bütün otellerde standart olsa.

Tavaf tamamlandıktan  sonra sa’y kısmına geçiyoruz. Safa tepesinde sa’ya niyetleniyoruz. Burası da tavafta olduğu gibi katmanlı. Kâbe’nin yanından tavaf yapmaya yer bulmazsanız ikinci ve üçüncü katlardan yapma imkânı var. Sa’yda de iki kat var. Safa tepesinde gerçek mekân olarak bir küçük alan bulunuyor. Diğer taraflar mermerle kaplı. Safa ile Merve tepesi arasında dört gidiş üç gelişle sa’y tamamlanıyor. Burası Hz İbrahim’in Hacer annemiz ve Hz. İsmail’i Allah’a emanet edip gittiği yer. Hz Hacer su bulmak için iki tepe arasında gidip gelirken Mevlâ’nın zemzemi nasip ettiği yer. Eskiden zemzemin çıktığı yerde çeşmeler vardı, oradan zemzem içilirdi. Şimdi orayı kapatmışlar; sadece büyük damacanalardan içme imkânı var. Sa’y sırasında iki yeşil ışık arasında hızınızı artırıyorsunuz. Hafif koşma modunda yürüyorsunuz.

Merve tepesinde sa’y tamamlanıyor. Sonra saçınızı kesmeniz gerekiyor. Peygamberimiz makbul olanın saçların tamamen kazınması diye buyurmuş. Büyük çoğunluk bir tutam saçla idare ediyor. Ben tamamen saçlarımı kazıttırıyorum.  Böylece hacdan önce umre yapmış olduk.

İhram içinde dünyanın nimetlerinden soyutlanmış bir durumda içinize yolculuk yapıyorsunuz. Mümkünse kendi başınıza hac ibadetini yapmanın daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bütün sevdiklerinizi bir kenara bırakarak azami derecede bu duygu yoğunluğunu yaşamalısınız.

Hac zamanı yaklaşık 4 milyon insan vazifesini yapmak üzere kutsal beldeye geliyor. Herhalde dünyanın en büyük organizasyonu bu olsa gerek. Çok yoğun bir insan trafiği var.  Otel Kâbe’ye yakın olmasına rağmen 10 dakikalık yolu bazen 3 saatte gidebiliyorum.  Yol boyunca hediyelik eşya satan dükkânlar var. Bu dükkânlarda mücevherattan, seccadeye, takkeden giysiye kadar her çeşit eşyayı bulmak mümkün. Büyük çoğunluğu Çin malı. Bu durumda da bir tuhaflık var ama…

Hac vazifesine başlamadan bazı mekânları ziyaret ediyoruz. Bedir kuyularına, Peygamberimizin hicreti sırasında Hz Ebubekir’le sığındığı Sevr Mağarası’nı ziyaret ediyoruz. Bir deve çiftliğine giderek deve sütü içiyoruz. Nur Dağı’nda Hira Mağarası’nı da ziyaret etmek istiyorum, ancak grupta bulunan yaşlı hacılar ve zamansızlık nedeniyle gerçekleştiremiyorum. Tabii bütün bu mekânlarda o döneme ait bir şey kalmamış ve koruma gibi bir çaba da yok. Bu hal doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Suudilerin bu mekânları ve emanetleri korumak için bir çaba sarf etmemelerine birçok insan kızıyor. Diğer taraftan korunsa buradaki eşyalar vb. şeyler kutsanarak daha tehlikeli bir durum ortaya çıkar mı? Kafam karışık. Çünkü insanoğlu hurafeleri çok seviyor. Sapmanın en kolay yolu basit hurafelerden başlıyor.

MEKKE

Mekke şehir olarak büyük kayalıkların arasında normalde yaşaması çok zor olan bir yer. Cenab-ı Allah’ın böyle bir mekândan bütün dünyaya dinini yaymasının başka hikmetleri vardır diye düşünüyorum. Hem çok sıcak,  hemen hem de hiç bir bitkinin ve meyvenin yetişmediği bir mekân. Herhalde insan imkânsızlıklar içersinde sabrı, tevekkülü, şükrü, dayanışma ve paylaşmayı öğreniyor. Ümmetin içtima ettiği hac vazifesi bu yönlerden de değerlendirilmeli. Belki çıkarılacak nice dersler ümmeti bekliyor.

Maksadım hac vazifesinin nasıl yapıldığını anlatmak değil. Zaten o konu benim boyumu aşar. Ancak bu farize nedeniyle gördüklerimi ve hissettiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Bütün aşamalar müthiş sembollerle dolu. İslâm dininin bu kadar sembollerle hayatı anlamlandırdığını hacda fark ettim.

Haccın rükünleri Müzdelife, Tavaf, Mina, Arafat’ta vakfe,  şeytan taşlama, bütün bu sembolik yerler kısa zamanda hayatın bütün duygularını bir arada size yaşatıyor. Bu vazifeleri yaparken ihram içinde dünyanın nimetlerinden soyutlanmış bir durumda içinize yolculuk yapıyorsunuz. Mümkünse kendi başınıza bu ibadetleri yapmanın daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bütün sevdiklerinizi bir kenara bırakarak azami derecede bu duygu yoğunluğunu yaşamalısınız. Ne mutlu bu ibadetleri yaparken önceki yaşadıklarından sıyrılabilenlere.

Hac mevsimi haberlerde çok sayıda hacının vefat haberini duyarsınız. Bunlardan birçoğu yaşlı hacılar. Ancak önceki zamanlarda izdiham nedeniyle de çok sayıda hacı vefat ediyordu. Özellikle şeytan taşlarken hayatını kaybedenlerin sayısı yüzlerce oluyordu. Biz de şeytan taşlarken böyle bir insan girdabının içine girdik, canımızı zor kurtardık. Aynı girdapta onlarca hacının vefat haberini duydum. Şimdi Allah’tan bu şeytan taşlama mekânlarını düzenlediler. Artık izdiham nedeniyle ölüm haberleri duymuyorum.

Bir sıkıntı da Arafat’ta Cebel-i Rahmeye giderken yaşadım. Burası Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın buluştuğu yer. Arafat Dağı’nın ortasında bir tepecik. Buraya birkaç arkadaşla tırmanmaya karar verdik. Yoğun kalabalık nedeniyle taşların üzerinden atlarken diz kapaklarımın müthiş ağrıdığını hissettim.

MEDİNE

Mekke’yi hac vesilesiyle anlatmaya çalıştım. Medine’yi ise umre vesile ile anlatacağım. Akrabalarımdan bazıları Ramazan ayının bir kısmının da umre yapmaya niyetlenmişler. Programı duyan hanım “Biz de Ramazan umresi yapalım” dedi. Ancak zamanın darlığı nedeniyle vize ve organizasyon işlemlerinin yetişmeyeceğini düşünerek gidemeyeceğimizi söyledim.

Bir turizmci arkadaşımla konuştuğumda “Abi umre vizeleri kapandı” dedi. Ben espri olsun diye “Ben vizeyi alırsam sen organizasyonu yapabilir misin?” diye takıldım. O da “Sen vizeyi al ben diğer işleri hallederim” dedi. Sesinin tonundan anladığım kadarıyla sen bu işi zor halledersin demeye getirdi. Ufak bir mücadele sonucunda dostların aracılığıyla vizeyi aldık. Ancak akrabalar Ramazan’ın ikinci haftasında başında Mekke’ye uçtular.

Bazen zor işler çok kolay olabiliyor. Vizeler de gelince artık bize yol gözüktü. Turizmci arkadaşıma “Vizeleri hallettim, sıra sende” dedim. Mübarek ayın ortasındayız bir an önce gitmemiz lazım yoksa ay bitecek. Hayır işlerinde acele etmek efdaldir derler. Arkadaşım son kafileye bizi de ekledi. Daha önceki gidişlerden tecrübeli olduğum için ihram ve terliklerim hazır durumda. Hanım ve oğlumla yola çıktık. Bu defa kendimizi Ramazan umresine giden son kafilenin içinde bulduk. Önce Medine’ye gittiğimiz için ihramlarımızı havaalanında giymemiz gerekmedi. Normal kıyafetlerimizle Medine Havaalanına indik. Görevliler vizelerimizin ticarî olduğunu görünce bizim beklememizi söylediler. Yolcular geçti biz bekliyoruz, içime bir korku doldu. Şimdi bunlar bizi kapıdan döndürmesinler? Pasaportlarımız birkaç görevlinin elinden geçtikten sonra geldi. Pasaporttan geçince rahatladım.

Eşyalarımızın odalara yerleşmesini beklerken biz Kâinatın Efendisine geldiğimizi bildirmek için yola çıktık. Kubbetül Hadra (Yeşil Kubbe) Peygamberimiz (sas) türbesinin bulunduğu kapıda selâmlama yaptık, hocanın eşliğinde dualar ettik. Kısaca BİZ DE HUZURUNA GELDİK YA RESULLALLAH dedik.

Ramazan’ın son on günü Medine’nin her yerinde umreciler var. Otelimiz Mescid-i Nebevîye oldukça yakın. Otelin yakınlığı önemli, çünkü ezan okunurken cemaate yetişebiliyorsun. Mescidi Nebevî’nin içinde namaz kılmak istiyorsan namazdan çok önce gelmeniz gerekiyor. Ramazan’ın son günleri olduğu için itikâfa giren çoğunluğu Pakistan Müslümanlarından oluşan insanlar mescidi doldurmuş durumda. Bu durum Medine’de kaldığımız sürece devam etti. Aslında bu duruma bir çözüm getirmek lazım. İtikâfa girecekler için mescidin dışında ve yakının da bir yer yapılabilir. İtikâfa girecekler kayıt yaptırarak orada kalabilirler. Böylece mescitte cemaatle namaz kılmak isteyenlere yer açılır. Yapılacak değişikliğin birçok faydaları var…