En etkili konuşmaların sözlerle ya da en tesirli bakışların görerek olduğu tezinin karşısına çok rahatça yerleştirebileceğimiz “susarak konuşmak” ya da “görmeyerek görmek” olanları da vardır.
Susmak bazen “onay” bazen de “itiraz” anlamına gelir. Yine tarihsel çarpıtmaların en önemlilerinden biri hiç kuşkusuz bir insanı ya da toplumu görmemiş gibi yapmak ya da “onlar hiç olmadı”mesabesine indirmektir. Ancak böylece onu tarihten silmek, yeniden ve istendiği gibi bir “tarih icat etmek” mümkün hale gelir.
Bugünlerde de siyaset sahnemiz çok ilginç “yok” saymalara, susmalara ve görmemelere dayalı tiyatral gösterimler sergiliyor.
Normal koşullarda iktidar olmanın getirdiği avantajlar hep var olsa da aslında en çok da dezavantajlarından bahsetmek gerekir. İktidar elbette yıpratan bir yerdir. Yumurta küfesini sırtında taşıyan taraf olarak muhalefetin karşısında da işi zordur aslında. Olan bitenle ilgili bütün sorumluluk da doğal olarak iktidardadır. Bu zaviyeden bakınca AK Parti’nin de en çok yıpranan tarafta durması gerekirdi. Fakat işin böyle olmadığını görüyoruz. Bu durumun çok açık izahları yok değil… Muhalefet istediği gibi konuşabilirken iktidarın sözü mutlaka sorumluluk taşımak zorundadır diğer taraftan.
Dolayısıyla da sınırlara tabi olanla olmayanın orantısız bir mücadelesinden de bahsetmek mümkündür. Bunlara bir de inkârlar, akla hayale gelmedik yapılarla ittifaklar, “iktidarın olmadığı her yerde olma” gayretiyle savrulmalar eklenince sahne iyice karışık değil, karmakarışık hale geliyor.
Bu karmakarışıklık, iktidar partisinin işini kolaylaştırırken muhalefetin işini de bir o kadar zorlaştırıyor. Seçmen muhalefetin FETÖ ve PKK konusundaki susma haliyle aslında ne söylediğini çok iyi gördüğü gibi, iktidarın yaptıklarına karşı takındığı görmeme haliyle de aslında neleri gösterdiğini çok iyi biliyor artık.
“FETÖ’yü bir terör örgütü olarak görüyor musunuz?” sorusu karşısında susanların, bu suskunluklarıyla verdikleri cevap, konuşarak verebilecekleri her cevaptan çok daha büyük kuvvette bir cevaptır; ya da “PKK’nin uzantısı bir partiyle temasınız var mı?” sorusuna sessiz kalmak. Hiç kuşku yok ki bunlar “susarak konuşma”nın en güçlü olduğu durumlardan birine tekabül ederler.
Politik kırılmaların beslediği zihinler, çelişen fikirler üretmeye, ideolojik bakışların miyoplaştırdığı gözler ise şaşı görmeye devam ediyor neticede. Siyaseti bu derecede yozlaştırmak, değerleri tahrif etmek, en başta iktidar hayali kuran muhalefetin, kendi geleceğini temelsiz kılar. Zira iktidarlarını üzerine kuracakları hiçbir değerin ortada kalamayacağı bir tablo üretiyorlar; farkında olarak ya da olmayarak…
Bu temelsizlik öylesine geçiştirebileceğimiz basitlikte bir şey değildir. Bütün bir toplumu tehdit eden ciddi bir bozulmanın da, bu temelsizlikle oluşacağını iyi hesaba katmak gerekir. “Siyasetin yaptığını hiçbir şey yapamaz, yıktığını da yıkamaz” gerçeği, dünya tarihinde yüzlerce defa tecrübe edilmiş bir hakikattir. Bu noktada Moğollara, Nazilere, Faşistlere, Maoculara bakmak çok yeterlidir sanırım…
Bugün Türkiye’deki muhalefetin ciddi bir kafa karışıklığı yaşadığı çok bellidir. Bunun en net delili de ittifak girişimleridir. Tabiri caiz ise “kurt ve kuzu”nun aynı çatı altına alındığı, izahı mümkün olamayan tablolara şahit oluyoruz. İşin en acı yanı ise kendisini “muhafazakâr” addeden Saadet Partisi’nin, bu durumu enteresan bir “meşrulaştırma”yla cansiperane bir şekilde savunuyor olmasıdır. HDP ile nasıl bir temas içerisinde olduğu açık olan bir CHP’ye verilen dirsek temasını; “Erbakan Hocamız da geçmişte CHP ile ittifak yaptı ve onlarla çok hayırlı işler başarıldı” çarpıtmasıdır.
Parlamenter sitemde ve gücünün ne olduğunu bilen bir iktidar ortaklığı ile Başkanlık siteminde ve hiçbir söz hakkı elde edemeyeceği bir seçim sonrası için CHP’yi iktidara taşıma çabası, asla aynı kefelere konamaz. Bir defa bunun çok net olarak görülmesi gerekir.
Marjinalleşmenin, aşırılaşmanın nedenli bir miyopluk ürettiğini çok iyi biliyoruz. Bir muhafazakârın AK Parti iktidarında elde etikleriyle, CHP’nin elinden aldıkları arasında bir bağ kurma kabiliyetini kaybetmesi başka türlü izah edilemez çünkü… Geçmişin çok ciddi bir anakronizmle bugüne taşınan bir iki örneğini, bugünün yüzlerce güzelinin karşısına koymak, çok ciddi bir insaf da gerektirir ayrıca; iktidarın kabulü mümkün eksiklerine rağmen…
Bu karmakarışıklıktan hep birlikte kurtulmak, olanı olması gereken yere, yerli yerine koymak geleceğimizin temini için oldukça önemlidir… Zira iktidar hırsı gerçekleri gölgeleyerek, hiç hesaba katılmayanlarla bizi yüzleştirmemeli…