Suriye meselesinin çözümünün Suriye’yi Türkiye bayrağı altına almakla başlayacağına inanıyorum. Ben bu konuda çok umutluyum. Suriyeli grupların bazıları da çözümün ilk adımının Suriye’yi Türkiye bayrağı altına almak olduğu kanaatinde. Bu iş elbette bir çok siyasi yönü olan bir iştir.
Ne tarihten bahsediyorum ne de coğrafyadan, sadece gelecekten söz ediyorum. Gerek Türk gerekse Arap kavmiyetçilerinin ağır ithamlarından dolayı müteessir de olmuyorum. Nihayetinde işler buraya varacak. Kararı verecek olan halklardır. Referandum ya da benzeri bir yöntemle kendi geleceğini belirleyecek olan, kendi maslahatlarını koruyacak olan halklardır.
Her ne kadar renkleri farklı da olsa kavmiyetçiliğin ve ırkçılığın önderleri alelade insanlar olup bürolarında oturarak sürekli kullandıkları medya araçları üzerinden halkların arasına korku ve düşmanlık salmaktan başka bir iş yapmıyorlar.
Neden Türkiye bayrağı? Tabii ki bu çok önemlidir. Sebebi de şudur: Arap dünyasında bağımsız Arap devleti kurma ve hedeflerini gerçekleştirme fikri tamamıyla başarısızlığa uğramıştır, bundan sonra da başarma ihtimali yoktur. Arap devletleri, çağın ulaştığı en temel hak ve hürriyetleri bile gerçekleştiremediler. Çünkü Arap devletlerinin büyük çoğunluğu ne bağımsızdır ne de hürdür. Bu devletler onlarca yıldır bizzat kendi çocukları eliyle sömürülmekte, bu yüzden de muz cumhuriyeti olmaktan öteye geçememektedirler.
Arap devletlerinin bir çoğunda kurulu bulunan Arap düzenleri bu süreç boyunca ayakta kalmayı başardı. Ancak, Suriye’de ve Mısır’da olduğu gibi baskıcı rejimler kanla ayakta kalabildiler. Zamanla iş adamlarının, dinî cemaatlerin ve iri medya kuruluşlarının da ortak olmasıyla ortaya mevcut Arap rejimleri çıkmış oldu. Sonuçta, sosyal hayatın bütün alanları ülkeyi elinde tutan güvenlik sisteminin birer alt birimine dönüştü.
İşte bu yüzden, Şam, Kahire vb. yerlerde aydın ve ulemadan önemli bir kesimin rejimin yanında ve katillerin arkasında duruşunu ve rejimlerin suçlarını onaylamalarını yadırgamamamız gerekir. Çünkü, yukarıda saydığımız kurum ve kesimler, isimlerine bakılmaksızın hakim rejimin bizzat kendisidir. Bu durum bize Türkiye’de devrim yaparak özgürlükleri kısıtlamak isteyen Paralel Yapı’nın elindeki tüm imkânları seferber ederek devleti ele geçirme girişimini hatırlatıyor.
Bu izahtan da anlaşıldığı üzere çetin bir Arap meselesi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Libya, Yemen, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi özgürlükleri bastırmak için yeni darbeler gerçekleştiriliyor. Bu tabloda Suriye meselesini müstakil olarak ele almak icap ediyor. Suriye’yi Türkiye bayrağı altına koyma meselesi en uygun çözüm olarak görünüyor. Kan dökmek zorunda bırakılan çeşitli muhalefet grupları için de en uygun seçenek budur, onlar da bu noktaya gelecektir. Zira, bilindiği üzere BeşşarEsed, bütün grupları cinayet suçuna bulaştırmıştır. Suriye’deki çeşitliliği koruyabilmek ve kin ve intikam siyaseti gütmemek için, keza, akan kanı bir an önce durdurmak için Suriye’de istikrarı sağlayacak ve koruyacak bir gücün varlığına ihtiyaç bulunmaktadır. Öncelikle gerçek bir ateşkes sağlanmalıdır. Bu kadar perişan olmalarına göz yuman dünyanın ülkelerine göndereceği güçlere savaştan bu kadar büyük zarar gören Suriyelilerin tepki göstermesi ve yabancı kuvvet istememesi de doğaldır. Ancak Türkiye bayrağı altına girmeyi kabul edeceklerdir. Çünkü Türkiye, hiç grup ayırımı yapmadan bütün Suriye halkının yanında durmuştur.
Ayrıca, Türkiye’de 4 yılı aşkın bir süredir milyonlarca Suriyeli yaşamaktadır. Bir dört yıl daha gelişler sürecektir. Bütün bu Suriyeliler Türkiye kurumlarıyla iş tutmayı öğrenmiş, Türkiye’deki yasa ve uygulamalara ayak uydurmuş olacaklardır. Esed’in kalmasını isteyerek ona destek veren ülkeler, kendilerine çok pahalıya patlaması ve artık taşıyamaz olmaları sebebiyle bu desteğini kestikten sonra yapılacak şeffaf bir referandumda Suriyelilerin Türkiye bayrağı altına girmeyi kabul edeceği görülecektir.
Son olarak gazetemizdeki üstatlara şunu söylemek istiyorum: EymenHalid’in bu yazısını yayımlayın. Bu fikirlerim siyasi söylemlere bütünüyle ters olabilir. Ancak, sizin kolay kolaykarşılaşamayacağınız insanlarımızla karşılaştıkça işittiklerimi yazmak bir gazeteci olarak benim hem hakkım hem de görevimdir.
Çeviri: Fethi Güngör