Ancak bu yazıyı kaleme almama sebep, geçenlerde bir devletlûnun ‘’Türkiye’ye nitelikli beyin gücü sağlamak yönünde projeler geliştiriyoruz’’ şeklinde beyanda bulunmasıdır. Harika bir gelişim, muhteşem bir proje!.. İyi de, bugün özellikle İsveç, Almanya ve Fransa vs. ülkelerin Türkiye üzerinden vize vererek kabul ettiği Suriyeli göçmenlerin nitelikleri hakkında bir araştırmamız var mı?
Valla benim var; kendi çapımda Suriye ile olan ilişkilerim çerçevesinde yani. Hani Türkiye olarak 2 milyon Suriyeliyi ağırlıyoruz deniyor ya, çok eksik bir söylem bu. Bugüne kadar Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışırken boğularak ölenler, karşıya geçebilenler veya karadan yürüyenler dâhil aslında Türkiye en az 5 milyon Suriyeliye geçici yuvalık yapmıştır, kesin. Hadi ‘’ben direkt Avrupa’ya gitmek için buradayım’’ diyen bir kesim ve yapabilecek hiçbir şeyleri olmadığı için çadır kentlerde devletin yardımına muhtaç olarak yaşamaya mahkûm birileri hariç, kendilerine en yakın buldukları bu ülkede kalıcı yaşam alanı açmak isteyen eğitimli, nitelikli ve yetişmiş Suriyelilerin bu ülkede kalabilmesi için ne yaptık?
Vallahi hiçbir şey!.. Onlar da bu nedenle pek de kalmıyorlar esasen.
Şam Üniversitesi, 1903 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulan ve tüm dünyanın kalitesini kabul ettiği, bizim İstanbul Üniversitesi dengi bir eğitim kurumudur. Kalamon Üniversitesi ise, bu üniversitenin İngilizce tedrisat yapan versiyonu olarak kabul edilir tüm dünyada. En son bu üniversiteden mezun eczacı bir gence, tanıdığım vicdanlı bir lokanta sahibi arkadaşımın yanında komilik işi bulmuştum. Çünkü YÖK esasen denkliğini kabul ettiği halde şu an bir ilişki kurulamadığı için bu eğitimli gençleri Türkiye’de eczacı, mühendis, diş doktoru, doktor, atom mühendisi, biyolog, kimyager vs. olarak tanımıyor.
Onlar da büyük umutlar ve bağlılıkla geldikleri Türkiye’den hayalleri kırılmış olarak kendilerine değer vereceklerini umdukları ‘’gâvur’’ illerine göçmeyi yeğliyorlar.
Şimdi Devlet-i Aliyye ferman buyurmuş: ‘’Nitelikli beyinleri ülkemizde istihdam edeceğiz.’’ Merci efendim, çok merci..
Dün, Nükleer Atom Mühendisi Hamalı kardeşim Firas’ı, Almanya’ya yolcu etmek için Esenboğa Havalimanı’na gittim, kalbim ağrıyarak. Tüh ki tühh, adam akıllı yolcu bile edemedim. Elinde vizesi ve uçak bileti kucaklaşıp veda ettikten 8 dakika sonra beni aradı; ‘’Abi problem var!..’’
Bu ülkede Almanya vizesini beklerken 3 ayı geçirmiş meğer Firas, bu nedenle Göç İdaresi Başkanlığı’ndan bir evrak alması gerekiyormuş ve onun bundan haberi yok. Bagajları hava yolu şirketine teslim etmiş, check-in yapmış, tüh uçak bileti de yandı gitti, 300 dolar, saat 16.30 ve uçuşu 17.30’da, günlerden Cuma.
Geri döndüm, görevlilerle konuştum, tartıştım.. Bana Ankara Valiliği’nin ilgili kararını gösterdiler. Üstelik hepsi benim söylediklerimi haklı buldular; ‘’İnsan haklarına aykırı bir durum!..’’ Seyahat özgürlüğünü engelleme!.. Ama yapacak hiçbir şey yok.. Çocuğu aldım ve Hoşdere Caddesi’nde bulunan bu Göç İdaresi İl Müdürlüğü’ne yakın bir otele yerleştirdim. Bugün (Pazartesi) inşallah işini çözer ve salimen bu ülkeden ayrılır!… Ararsa da telefonlarına bakmayacağım, yeter, ben devlet miyim!
İşte o zaman aklıma geldi bunu söylemek, kimse kusura bakmasın!.. Pehh, beyin göçü alıcaz zart, zurt.. Sen, sana imani fedakarlıklarla gelmiş binlerce gönüllü beyni önemsemeksizin ve hatta kötü hatıralarla bu ülkeden kaçırıp gavura kaptır, bunu dahi organize etmekten aciz kal, sonra da bol bol konuş..
Aylar önce yazdığım bir makalenin başlığı ‘’Bulaşıkları İyi Yıka Suriyeli Mühendis!’’ idi. Evet bu tam da gözümün önünde oldu..
Pehhh, ne de merhametli ne de şanlıyız!…
Selam ve duayla…