Suriye’de dostluklar politik çıkarlara dönüşürse…

Abone Ol

Suriye direnişi başladığında PYD 3. bir yolu tercih edeceğini ifade etti. Buna göre PYD çizgisi Suriye’deki devrimin kendilerini ilgilendirdiği kadarıyla içinde bulunmayı temel eksen olarak kabul etmişti. Bir yandan Esed rejimini devirenlere doğrudan destek vermez, hatta Şam’a yakın muhalif gruplarla dirsek teması yürütürken diğer yandan muhalefetle ilişkiyi hiç kesmedi… Aslında PYD Esed’in gitmesini sağlasa ve muhalefetle anlaşıp çoğulcu ve demokratik bir Suriye’yi inşa etme sürecine girse ve muhalefette o dönem buna söz verebilseydi belki bu acıların çoğu yaşanmayabilirdi.

PYD, Suriye’de savaş başlayınca, geçmişteki tecrübesinden yararlanarak Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu bölgelerde tabanda etkinlik kurdu. Baştan beri ne rejim güçleriyle ne de muhaliflerle doğrudan bir çatışmaya girmeden gücünü belli bölgelerde odakladı. Rejimle gerektiğinde işbirliği yapıp, ona stratejik bir tehdit yaratmadan kuzeyde kendi kontrolünde bölgeler oluşturmasına destek sağladı. Uluslararası meşruiyet elde edebilmek için uluslararası toplantılarda Kürtlerin temsilcisi olarak kendisini kabul ettirmeye çalıştı… Bütün bunlar yapılırken Ortadoğu coğrafyasında 3. bir yolun mümkün olmadığını da IŞİD ile olan çatışmalarda gördü.

Suriye’de hâkimiyetini genişleten PYD, gerek diğer Kürt örgütlerini dışlamada gerekse de Kobani örneğinde olduğu gibi kendisi savunamadığı halde diğer Kürt güçlerine kapıları kapattı ve bu da ciddi tepki çekti. Türkiye üzerinden Kobani’ye gönderilen peşmerge ve lojistikle Kobani’de savaşın gidişatının değişimine katkı sundu ve IŞİD yenildi.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye ile PYD’nin arasındaki güven bunalımı hiçbir zaman aşılamadı. Türkiye, Ankara’yı ziyaret eden Salih Müslim’den 4 şartın yerine getirilmesini talep etti… Bu şartlar;

1) “ Beşşar Esed yönetimiyle işbirliği yapılmaması,

2) Rejim karşıtı muhaliflerle birlikte hareket edilmesi,

3) Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı davranışlardan kaçınılması,

4) Terör örgütlerinin desteklenmemesi” idi

Bu talepler, özellikle Kobani ile birlikte ciddi bir kırılma oluşturdu. Bu kırılma ile birlikte var olan güven bunalımı en üst seviye çıktı ve bunda bölgesel kaos hareketi olarak işlev gören IŞİD’in de büyük katkısı oldu. Türkiye, Suriye’de PYD’ye oluşturulan alan hâkimiyetine rağmen bu şartlarını değiştirmedi. Tel Abyat’ın PYD tarafından IŞİD’den alınması ve sonrasında kantonların birleşmesi ihtimali belirginleşince, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın devletin zirvesine sunduğu raporda da Salih Müslim’den istenen şartların hala değişmediği görüldü. Dışişleri, Türkiye’nin “kırmızı çizgilerini”; “PYD’nin Esad rejimi ile işbirliği yapmaması, Suriye’nin toprak bütünlüğüne aykırı hareket etmemesi, Suriye’nin geleceğine tüm ülke halkının birlikte karar vermesi ve PYD’nin bunun dışında kalmaması” olarak açıkladı.

Bugün geldiğimiz aşamada Türkiye’nin yeni güç dengelerini çok iyi okuması gerekiyor. Eğer Türkiye, bugünkü Ortadoğu politikasında ısrar eder, gelişen politik denklemin yeniden tanımlayıp güç ilişkilerini doğru okumaz ve özellikle Irak ve Suriye sınır bölgelerinde “yeni” politik realiteyi görüp yeni bir strateji oluşturmazsa, Irak ve Suriye gerçeğiyle acı bir şekilde karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.

Suriye savaşı, bize bir daha bölgesel ilişkilerde dostlukların olmadığını, sürece politik çıkarların yön verdiğini gösterdi. Suriye savaşında ittifakların sürekli değişken bir yapıda olduğunu görmek gerekiyor. “Suriye’nin bölgesel bir savaş merkezi haline dönüştürülmesinden bu yana, uluslararası ve bölgesel güçler kendi çıkarlarına bağlı politik dengeleri sürekli değiştirmektedirler.”

“ABD, Ortadoğu stratejisinin çok yönlü taktiklerini Suriye’de uygularken, PYD’siz hiçbir dengenin oluşamayacağını görüyor. Bu nedenle IŞİD’e karşı savaşan YPG askeri güçlerine havadan destek vererek, aynı zamanda kendisine yeni ittifak güçleri oluşturuyor. ABD ve PYD, bugünkü ittifakın bütünüyle konjonktürel olduğunun farkındalar. ABD, belirlediği stratejinin yaşama geçirilmesi için PYD’ye destek sunuyor. PYD ise özerk Rojava bölgesinin bütünlüklü olarak kontrol edilmesi için ABD merkezli koalisyon güçleriyle ittifak yapıyor. Bu tamamen dönemsel ilişkilerde çıkarların buluşması olarak tanımlanabilir.”Bu nedenle Ortadoğu’da kalıcı olan burada yaşayan kadim halklardır. Konjonktürel olarak oluşan ittifaklar kadar konjonktürel olarak acele ile oluşturulan politikalar da hatalıdır…

Bugün Ortadoğu’nun sınırlarını cetvelle çizenler şimdi tekrar “Böl-parçala-yönet” filmini başa sarıyorlar… Şimdi biz bu filmi nasıl sonlandıracağız sorusunun cevabını vermeliyiz. Hepimiz biliyoruz ki ne orada Kürt kantonları yaşayabilir, ne de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyini kontrolüne izin verilir…

Aklıma yazmak için çok şey geliyor ama ben Ebu Müslim-i Horasani’nin şu ibretli sözü ile bitireyim:

“Bir kişi veya iktidar, kadim dostlarını bırakıp düşmanlarına yönelirse, görecek ki düşman dost olmayacak, dostlarına geri döndüğü zaman artık dostlarını da dost olarak bulmayacak ve yıkım mukadder olacak.”