Suriye devriminin ruhu

Abone Ol

Suriye Devrimi zulme, adaletsizliğe, yıllar süren dışlanmışlığa karşı başlayan bir halk devrimiydi. Reform talebiyle sokağa çıkan halka rejimin şiddetle karşılık vermesi isyanı daha da büyüttü. Tarih bu kez de Suriye’de bir halkın rejimin tüm engellemelerine rağmen hürriyet ve adalet için başlattığı şanlı bir kavgaya şahitlik ediyordu. Baas rejimine bağlı güçlerin devrimcilerin üzerine yağdırdığı kurşunlara rağmen Suriye halkının özgürlük iradesi teslim alınamıyor, toprağa düşen her kan isyanın daha da büyümesinin önünü açıyordu.

Korku duvarları bir kez aşılmış Müslüman, Hıristiyan; Arap, Türkmen ve Kürt gençleri hürriyet için sokakları, meydanları doldurmuşlardı. Ayrıca liberalinden solcusuna, milliyetçisinden İslamcısına kadar farklı kesimlerden de herkes devrimcilere destek veriyordu. Özellikle cuma günleri ülkenin camilerinde bir araya gelen halkın “Allah, Suriye, Hurriyebes” sloganları kısa zamanda şehir şehir, köy köy tüm ülkeye yayıldı.

Suriye halkı özgürlük konusundaki ısrarını ortaya koydukça Baas rejimi daha da acımasızlaştı. Suriye sokakları 6 ay boyunca sadece “Allahu Ekber” nidalarıyla inledi. Hatta sık sık getirilen tekbirler nedeniyle devrime “Tekbir Devrimi” denilmeye başlandı. Devrimin merkezinde herhangi bir ideoloji olmasa da Suriye toplumunun geneli Müslüman olduğu için İslam devrime damgasını vurdu. Bu durum ne Hıristiyanları, Durzileri ne de liberal veya komünistleri rahatsız etti. Çünkü herkes Suriye halkının yüzyıllardır İslam inanç ve kültürüyle nasıl iç içe olduğunu, zulme karşı vuruşurken de halk için en büyük motivasyon kaynağının İslam olacağını çok iyi biliyordu.

Suriyeliler devrime herhangi zarar gelmemesi için 6 ay boyunca ne bir bıçak ne de bir taş kullandı. Hem de verdikleri yüzlerce şehide, gözaltına alınan binlerce gence rağmen… Tıpkı şu an Mısır halkının gösterdiği sabır gibi destansı bir sabır gösterdiler. Fakat canlarını, namuslarını korumak için artık başka bir yol kalmayınca mecburen silahlandılar. Çünkü karşılarında dünyanın en acımasız rejimlerinden biri vardı. Baas rejimi ödenen tüm bedellere rağmen halkın özgürlük talebine daha fazla şiddetle cevap veriyordu. Devrimciler için silah bir tercih değil; zorunluluk oldu. Eğer bir tercih olsaydı devrimciler 6 ay boyunca “silahtan, şiddetten uzak durun” çağrısı yapmazlardı.

Halkın devrime olan yoğun desteği nedeniyle Özgür Suriye Ordusu kısa zamanda üst üste başarılar elde etti. Hatta Baas rejimi için artık tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Fakat tam bu sırada İran ve Lübnan’dan gelen asker ve milisler devreye girdi. İran’ın devrimi engellemek için Suriye’ye yaptığı müdahale Baas rejimi için adeta bir can simidi oldu. Devrim süreci uzadıkça da her yerde olduğu gibi Suriye’de de devrimin ruhuna aykırı gruplar ortaya çıkmaya başladı. İran’ın Suriye’ye yönelik müdahalesi Esed rejiminden sonra aslında en çok IŞİD ve benzeri grupların işine yaradı.

Suriye’de devrim yürüyüşü başlayalı artık 5 yılı geçti. Bu yürüyüş esnasında bazı kesimler devrimin gerçek ruhundan sapsalar da Abdulkadir Salihlerin, Ebu Tayyip dedelerin, Ebu Abdullahların sürdürdüğü çizgi devrimin ruhuna hep sadık kaldı. Bu çizgiyi; hak, merhamet, vicdan ve insanlık çizgisini takip eden; düşmanına karşı bile adaleti gözeten son devrimci kalana kadar Suriye için umutlu olmaya devam edebiliriz. Çünkü bir devrimcinin düşmanına karşı en büyük silahı verdiği mücadele esnasında insanlığını yitirmemesidir. Hem IŞİD ve YPG’nin hem de Esed rejiminin en büyük panzehri ise devrimin gerçek ruhunu yaşatan mutedil devrimcilere gereken desteği vermektir. Bunun dışındaki her yol Suriye’yi biraz daha çıkmaza sürükleyecek, mazlum insanlar bugün olduğu gibi yarın da varil bombalarıyla can vermeye devam edecektir.

Adem Özköse