Şükran Erdoğan, şükran Gannuşi…

Abone Ol

Tunuslulara bahar getiren Yasemin Devrimi’nin nereye doğru gittiğini görmek için devrimden sonra Tunus’a yaptığım 11. seyahat bana şunu fısıldadı: “Bahar gelmiş Tunus’a”

Gün boyu süren devrim tartışmalarının ardından kendimizi Sidi Bou Said’e atıyoruz. Sidi Bou Said’e çıktığımız yokuşun her iki yanında bulunan beyaz evleri, mavi ve süslü Tunus’a özgü kapılar süslüyor. Portakal ağaçları gecenin bir yarısında kendisini aydınlatan ışıkla sizi buyur ediyor, yaşlı bir amca elindeki yasemin çiçeğini bize uzatıyor ve kulağa takmamızı istiyor. Sonradan öğreniyoruz ki, Yasemin çiçeğini Tunus’ta sol kulağınıza taktığınızda bekar olduğunuz anlaşılıyor.

Garson masamıza yaklaşıyor, Türkçe konuşmamızdan anlamış olmalı ki daha “ne isterseniz” demeden, “Şükran Erdoğan, şükran Türkiye” diyor. İki uzak, kaybolmuş ve birbirini yeni bulmuş dost gibi tokalaşıyoruz, dertleşiyoruz. Bizi bize anlatırken heyecanından etkileniyoruz. Konuşma uzayıp gidiyor ve Tunus’a özgü naneli bademli çaylarımızı istiyoruz. Çaylarımız gelirken arkadaşı bir hüzün kaplıyor, “Usta bu heyecanı görüyor musun, bu yok olursa bir daha nasıl tekrar yakalarız?” diyor.

Muhammed Bouazizi, kendini yaktığında bir devrimin fitilini ateşlediğini belki bilmiyordu; ama aslında bizi birbirimize yakınlaştırdı. Malcom X’in deyimiyle “kaybolan kardeşlerdik biz ve yeniden bulduk birbirimizi”.

Sidi Bou Said’den ağaşı doğru inerken, süslü Tunus kapılarının önüne oturduk, gençlerin oturduğu merdivenlerde Suriyeli gençlerle ümmet coğrafyasını konuştuk, bir olduğumuzu anladık, beraber güldük, beraber hüzünlendik, beraber küfredip beraber dua ettik.

Otelimize dönmek için taksiye bindik, “Türkiye’den mi geliyorsunuz? ” diye sordu, “Evet” dedik. “Erdoğan” dedi, “İstanbul” dedi, “Murad Alemdar (Polat Alemdar)” dedi. Sohbet kendiliğinden politik bir hal aldı. Lİbya’yı, Suriye’yi, Tunus’u, Mısır ve Türkiye’yi konuştuk. “Siz” dedi, “Çok umut verdiniz İslam coğrafyasına, unutmayın, insanların ümidi sizde” dedi ve ekledi: “Tunus’ta ise artık geleceğe daha fazla umutla bakabiliyoruz. Ülkesinin özgürlüğünü partisinin başarısına tercih eden Gannuşi’nin feraseti ile artık ülkemizde sivil Anayasa yazıldı ve ülkemiz bir Libya, Mısır ve Suriye olmaktan kurtuldu” dedi.

Üzerimize ağır bir sorumlulukla indik taksiden, otele doğru yürüdük ve koridorda bizi bekleyen siyasilerle görüşmeye girdik.

Sanki gurbetten eve gelmiş gibi sordular, “Erdoğan nasıl” diye. İyi, dedik. Uzun uzun bizi bize anlattılar, Suriyelilere yaptıklarımız için dua ettiklerini ve Kürt sorununu çözeceklerine inandıklarını belirttiler ve eklediler, “Sizi de rahat bırakmayacaklar, ama unutmayın doğru ağaç eğilir, fırtınaya yakalanır; ama asla yıkılmaz” dediler.

Odalarımıza çıkarken arkadaşın dediği aklıma geldi: “Murad Alemdar ve Erdoğan beraber bir seyahate çıksa buralarda yer yerinden oynar.” Geçen hafta ziyaret ettiğimiz Libya’da da aynısını söylemişlerdi. Artık iş öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye dış politikasının önünde bir Murad Alemdar gerçeğimiz var ama ne yazık ki devlet olarak bu imkanı kullanamıyoruz. Kurtlar Vadisi üzerinden gerek turizm, gerek ticaret için yapabileceğimiz çok şey var, örneğin bir playstation oyunu bile yapılsa Türkiye açısından sokakta çok şey değişir.

Biz de odalarımıza çıkarken “Şükran Türkiye, şükran Erdoğan, şükran Polat Alemdar” diye yazdık, size sunduk…