Sudan’da neler oluyor?

Abone Ol

Halkın sesine kulak vermesi yönünde yapılan tüm samimi uyarıları görmezden gelerek klasik diktatör refleksiyle hareket eden Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir, 1989’da askeri darbeyle oturduğu koltuğu 30 yıl sonra yine bir askeri darbeyle bırakmak zorunda kaldı.

Ekonomik sıkıntılardan bunalan Sudan halkının yaklaşık dört ay önce başlattığı protesto gösterileri sonunda Mareşal Ömer El-Beşir’in devrildiği net olsa da tablonun geri kalanı henüz tam olarak bilinmiyor.

Örneğin; Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteğiyle ve Mısırlı aracılar vasıtasıyla Şubat ayındaki Münih Güvenlik Konferansı’nda MOSSAD Başkanı Yossi Cohen ile gizlice buluştuğu iddia edilen Sudan İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş’un gelişmelerin neresinde olduğu sorusu cevap bekliyor.

Sudan Savunma Bakanı Avad Bin Avf, önceki gün yaptığı açıklamada, Sudan Yüksek Askeri Konseyi’nin yönetime el koyduğunu, ülkede üç aylık olağanüstü hal ilan edildiğini ve iki yıllık bir geçiş döneminin başladığını duyurdu.

Ömer El-Beşir’in 23 Şubat’ta yardımcılığına atadığı Avf tarafından devrilmesi Mısır’da yaşananları ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye bizzat görevlendirdiği Abdülfettah Es-Sisi’nin darbe yapmasını hatırlattı.

Avad Bin Avf’ın da Abdülfettah Es-Sisi gibi Savunma Bakanı tayin edilmeden önce askeri istihbaratın başında olması ikili arasındaki bir başka benzerlik.

Mısır’da ordunun vesayetini devam ettirmek için Mübarek’in devrilmesine göz yumduğu gibi Sudan’da da ordu El-Beşir’den vazgeçip rejimi koruma niyetinde.

Bütün bu benzerliklere rağmen Afrika’nın ve Arap dünyasının oldukça önemli ve komşu iki ülkesinde yaşanan gelişmelerin birebir örtüştüğü söylenemez.

Öncelikle, Mısır’da askeri darbe seçilmiş meşru cumhurbaşkanını devirmek için halk iradesine karşı yapıldı.

Sudan’daki darbe ise rejimin kendi içinde yaşanandı.

İkincisi, darbe karşıtları sadece Müslüman Kardeşler Cemaati üyelerinden ve Mursi taraftarlarından ibaretmiş gibi gösterilerek kanlı bir şekilde bastırıldı.

Çoğunluk olmasa da toplumun bir bölümü cuntayı destekledi.

Darbeye meşruiyet kazandırmak ve Mursi’nin devrilmesini “devrim” gibi göstermek için darbe yanlıları Tahrir Meydanı’nı doldurmuş ve hep birlikte büyük bir tiyatro sahnelemişlerdi.

Mısır’daki Hıristiyan azınlığın Mursi’ye karşı Abdülfettah Es-Sisi’nin yanında yer aldığı da unutulmamalı.

Sudan’da ise Ömer El-Beşir’in devrilmesine yol açan süreçte sokakları dolduran halkın herhangi bir cemaatle ilişkilendirilmesi mümkün değil.

Dolayısıyla Sudanlı darbeciler Mısır’dakilerin yaptığı gibi “Halkı değil Müslüman Kardeşler isimli örgütü hedef alıyoruz” ya da “Devrim rayından çıkmıştı, yeniden rayına soktuk” diyemezler.

Sudan’da bundan sonra ne olacak?

Ne olup bittiği tam olarak netleşmediği için bu sorunun cevabını da henüz bilen yok.

Sudan halkı “Askeri Geçiş Konseyi Başkanı” sıfatıyla yemin ederek göreve başlayan Avad Bin Avf’ı da istemiyor ve sokağa çıkma yasağına rağmen gösterileri devam ettirmekte kararlı görünüyor.

Kısacası, Sudan’da demokrasi mücadelesi ve devrimin en zor süreci asıl şimdi başlıyor.

Bu aşamada sadece şunu söyleyebiliriz:

Arap Baharı devrimlerinde diktatör rejimlere karşı demokrasi ve onur mücadelesi için sokağa çıkan diğer halklar gibi dört aydır sesini duyurmaya çalışan ve birçok kurban veren Sudan halkı da kendisini yönetecek kişileri özgür iradesiyle belirleyeceği, kötü yönetimin ve yolsuzlukların hesabını sandıkta soracağı demokratik bir rejim istiyor.