Şşşşt, insanlar ölüyor dünya uyuyor, sessiz olun!

Abone Ol

Katil Esed’in, İdlib’e yaptığı kimyasal saldırı, Amerika’ya bahane oldu;

Tomahawk füzeleriyle önceki gece Suriye rejimini vurdu.

Yani ilk defa rejim güçleriyle ABD, birebir sıcak temasa girdi.

Rusya, göstermelik de olsa, tırışkadan “endişeliyiz” mesajları veredursun, olası bir çatışma ihtimalinden çekindiği gün gibi ortada.

Amerikan kuvvetlerinin aktardığına göre toplam 59 füze gönderildi, 23’ü isabet etti.

Hiç merak eden olmadı ama ben sorayım;

Karavana giden diğer füzeler nereye düştü?

Boş bir tarlaya mı, yoksa gariban bir Suriyelinin evine mi?

Düşünsenize;

Evinizdesiniz. Uykuya daldınız.

İşte o an;

Güüüüümmmmm!

Füzelerden bir tanesi, evinizin çatısına isabet etti.

Kendinize geldiğinizde, bir göçük altında olduğunuzu fark ettiniz.

Yüzünüz gözünüz toz içinde. İlk, “anne!” diye bağırdınız, ses yok.

Can havliyle bi’daha; annneeee!

I-ı! Yine ses yok.

Bu sefer, babanıza seslendiniz. Ondan da ses yok.

Kardeşiniz zaten beşikteydi, ne bir ağlama, ne de hıçkırık…

Kaldınız mı kaderinizle baş başa…

Üzerinize kümelenen beton blokların ağırlığını hissediyorsunuz ve nefes almakta güçlük çekiyorsunuz.

Dışarıdan uğultular geliyor. Hem insan, hem de beton kırıcılarının keskin uğultuları…

“Buradayım!” diyorsunuz, galiba duyuyorlar ama ulaşmaları saatler, hatta günler alır.

Çünkü en diptesiniz.

Geçtim yiyecek, içecek ihtiyacını…

Oksijen yetecek mi göçüğün altında size?

Ne de olsa, televizyondaki boyalı spiker ablalar umarsızca;

‘Sayın seyirciler, Suriye’de yine kan gövdeyi götürdü, tahminen 19 ölü, 52 yaralı var!’

Diyorlar fakat…

Tıpkı aileniz gibi, dünya da sizi duymuyor.

Ölü gibi.

Dışarıdan bir takım uğultular geliyor ama…

Cılız!

“Menfur saldırı, vahşet, katliam”…

Bu kadar, gerisi yok.

Ölen yine siz oluyorsunuz.

Yaralanan da siz, kardeşini, ailesini, akrabalarını kaybeden de…

Koskoca dünyanınsa tuzu kuru…

Düşünüyorsunuz; ben bu acıları yaşarken, pek hümanist dernekler nerede?

İki ağaç için ortalığı yıkanlar nerede?

Çocuk hakları savunucusu kesilen UNICEF nerede?

Hani o, cicili bicili ünlü ablalar/abiler?

Kameralar önünde –insaniyet fedaisi- kesilen şov maymunları…

Onlar neredeler?

Hani, birilerinin şişine şişine gem vurduğu Dünya İnsan Hakları Beyannamesi nerede?

Geçtim onu; insanlar katledilirken, tam da işlev görmesi gereken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nerede?

Yoksa bu mahkeme insanların değil de, sadece Avrupalının haklarını savunmak için mi kurulmuştu?

Garibanın savunulmaya hakkı yok muydu kardeşim?

Birleşmiş Milletler nerede peki?

NATO?

Yaklaşık altıncı yılına giren Suriye iç savaşında herkes neredeler?

Kurtarıcı el Türkiye dışında, dünyanın hatırı sayılır kuvvetleri neredeler?

Allah rızası için söylesin şu Arap devletler; kaç tanesi Suriyelilere sahip çıkmış?

Sorular sorular derken… Beyniniz kemir kemir…

Bu arada oksijeniniz azalmaya, göğüs kaslarınız uyuşmaya başlıyor, nefes almakta da güçlük çekiyorsunuz göçüğün altında.

Kımıldayamıyorsunuz bile.

Dışarıdaki uğultular hâlâ devam ediyor, bir umut, buradan kurtulmayı bekliyorsunuz.

Aklınızda deli sorular devam ediyor;

Düşman devletler, strateji gereği birbirinin toprağında savaşmıyorlar mıydı artık?

Kurban ülkeler seçiyor, onların toprakları üzerinde mi paylaşıyorlardı son kozlarını?

Bu kurbanlar Suriye ve Irak mıydı sadece?

Yoksa sırada başka kurbanlar da var mıydı?

Taşeron terör örgütleri kuruyor, onlar üzerinden mi birbirleriyle savaşıyorlardı?

Yani közü elleriyle değil de, maşayla mı tutuyorlardı?

Hava serinlemiş, enkazın altında iyice üşümeye, öksürük nöbetlerine başlıyorsunuz.

Aklınız kurcalanmaya devam ediyor ama…

“Acaba?” diyorsunuz.

Acaba kurban seçilen benim ülkem değil de, katledilen bir Batılı Hıristiyan devlet olsaydı, dünya aynı tepkiyi verir miydi?

Tepki dediğim, yani tepkisizliği…

Verirler miydi?

Yoksa kurusıkı laflarla mı geçiştirirlerdi mevzuu, ya da dünyayı ayağa mı kaldırırlardı?

Neredeyse tüm siyasetçileri bir meydanda toplar, terörü, faşizmi, soykırımı lanetler, halkı protestoya mı davet ederlerdi?

Ve aklınıza takılan en mühim soru, şu oluyordu;

Batılının kanı kandı da, Müslümanınki, domates suyu muydu?