“Katlu’l-âmm” tamlaması Arapçada ‘genelin öldürülmesi’, topluca öldürme, kırım ve kıyım manasına gelmektedir. Türkçede Farsça tamlama formunda ‘katliam’ şeklinde ve ‘soykırım’ kelimesinin müteradifi olarak kullanılmaktadır. Bir insan topluluğunu herhangi bir sebeple bütünüyle öldürme, bir soyu tamamıyla kırma manasına gelen soykırım kelimesi yerine Türkçeye Fransızcadan geçmiş olan ‘jenosit’ ile İngilizceden geçmiş olan ‘holokost’ kelimeleri de kullanılabilmektedir.
Şemseddin Sami Kamus-ı Türki’de katliam kelimesini “zapt olunan bir memleketin umum ahalisini kılıçtan geçirme” şeklinde tarif eder.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1948 yılında onayladığı, 1951 yılında yürürlüğe giren “Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”de soykırım “İnsanların dinî ve etnik farklılıklarından dolayı sistemli olarak yok edilmesi” olarak tanımlanmaktadır.
Yunanca’da aile, ırk, kabile anlamlarına gelen ‘genos’ kelimesi ile Latince’de katletmek anlamına gelen ‘cide’ kelimelerini birleştirerek “genocide” terimini oluşturan Lemkin 1944 yılında yayınlanan “İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Yönetimi” adlı eserinde soykırımı; “bir ulusun üyelerini öldürerek yok etmekten öte tasarlanmış bir plana dayandırılarak çeşitli eylemlerle hedef seçilen ulusun temelinin esastan yok edilmesi” olarak tanımlar (1).
Kan dökücülük aşamasını geride bırakabilmek
Hâbil’in değil Kâbil’in yolunu izleyerek Firavun, Nemrut, Stalin, Hitler, Pol Pot, Saddam gibi tarihe adını katliamlarla yazdırmış zulüm liderleri listesine 11 Temmuz 1995’te yeni isimler eklenmişti: “Sırp Kasabı” General Ratko Miladiç, azmettiricisi Sırp lider Radovan Karadziç ve gözcüleri Hollandalı BM Barışgücü askerleri komutanı Thom Karremans! Elbette, onun da amiri olan Fransız komutan ve diğer iltisakları…
İnsanlık tarihini lekeleyen soykırım suçlarına ilişkin yüz kızartıcı örnekleri daha önce bu sayfadan özetle paylaştığımız için o bahsi hiç açmadan doğrudan Srebrenitsa katliamını ana hatlarıyla hatırla(t)mayı vecibe addediyorum.
Srebrenitsa Soykırımı; 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı’nda Sırp Cumhuriyeti Ordusu’nun Srebrenitsa’ya karşı giriştiği “Krivaya ‘95 Harekâtı” esnasında Temmuz 1995’te yaşanan ve tespit edilebilen 8.372 Boşnak gencinin hunharca katledilmesiyle sonuçlanan vahşetin adıdır.
Büyük insanlık ailemiz artık bu vahşete dur diyebilmeli ve meleklerin yerkürenin emanetini üstlendiğinde hayretlerini ifade etmekten kendilerini alamadıkları insanın “kan döken” tarafını terbiye ederek medeni bir hayatı birlikte inşa edebilmeli, barış ve huzur içinde birlikte yaşamayı başarabilmelidir.
Soykırımın BM ve Batı devletleri gözetiminde gerçekleştirildiğini unutmamak
1992-95 yılları arasında sistematik olarak yürütülen büyük çaplı bir etnik temizliğe maruz bırakılan Bosna’nın doğu yakasında, tüm dünyanın gözleri
önünde, Sırp kuvvetleri Boşnaklara karşı her türlü savaş suçunu işledi. BM Güçleri’nce ‘güvenli bölge’, ‘yeşil kuşak’ oluşturulduğu gerekçesiyle silahları toplanan Boşnaklar, Hollandalı BM askerlerinin gözetiminde beş gün boyunca kesintisiz bir katliama tâbi tutuldu. Biz yaşarken vuku bulan bu soykırım ne kadar acıdır ki, 8.372 genç insanın canına kıyılmakla sınırlı kalmadı, yüzlerce kadın ve kız çocuğuna tecavüz edildi, bir gün içerisinde 20.000’in üzerinde insan apar topar doğup büyüdüğü evlerinden ve özyurtlarından sökülerek Srebrenitsa’dan zorbalıkla sürüldü!
Sırp saldırılarından kaçarak BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilen ve 400 Hollandalı barış gücü askeri tarafından korunan Srebrenitsa’ya sığınan 25.000 Boşnak, kentin birkaç kilometre ilerisindeki Potaçari’de bulunan bir akü fabrikasına yerleştirildi. Silahsız binlerce sivil Boşnak, Hollandalı askerler tarafından 11 Temmuz 1995’te “Sırp Kasabı” lakabıyla anılan General Ratko Mladiç komutasındaki Sırp askerlerine teslim edildi! Sırp askerler 12 yaş üstü tüm erkekleri bir tarafa, kadınları da diğer tarafa ayırdılar. Kadın ve çocuklara tecavüz ettiler, yetişkin erkekleri ise kamyon ve otobüslere doldurularak toplu kıyıma götürdüler!
Srebrenitsa’daki kıyımdan Tuzla’ya kaçmaya çalışan 12.000’i aşkın Boşnak, dağlık güzergâh üzerinde pusu kuran Sırp keskin nişancıları tarafından âdeta tek tek avlandı! Dağlardaki bu zorlu kaçış yolundan ancak 3.000 kişi sağ olarak Tuzla’ya ulaşabildi. Srebrenitsa’dan Tuzla’ya uzanan yolda 10 gün içerisinde toplamda 10.000’den fazla insan katledildi. Srebrenitsa’da yaşanan bu katliam Avrupa’da hukuk mekanizmasınca belgelenen ilk ‘soykırım’ olarak tarihe geçti (2).
Bosna’da yok edilmek istenenin insanlık ve Müslümanlık olduğunu görmek
Dünyada Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından yaşanan gelişmeler 6 federe cumhuriyetten oluşan Yugoslavya’nın da dağılmasına neden oldu. Yugoslavya’yı meydana getiren cumhuriyetlerden biri olan Bosna, Şubat 1992’de yapılan bir referandumun ardından bağımsızlığını ilan etti. Ancak Bosna’nın bağımsızlık kararını tanımayan Sırplar, Saraybosna’yı kuşatma altına alarak üç buçuk yıl süren Bosna Savaşı’nı başlattılar.
Bosna’da üç buçuk yıl devam eden savaşta tespit edilebildiği kadarıyla 312 bin kişinin canına kıyıldı, 2 milyon kişi evini barkını terk etmek zorunda kaldı. 27.734 kişi resmî kayıtlara kayıp olarak geçti. “Toplu Mezarları Araştırma Enstitüsü”nün çalışmalar neticesinde 20 bin kayıp insanın cesedine ulaşıldı, bunlardan yaklaşık 18 bin cesedin kimliği belirlendi. Toplu mezarlarda bulunan cesetlerin çoğu parçalandığı ve yakıldığı için kimlik tespit çalışmaları tamamlanabilmiş değildir.
“Bosna-Hersek Kayıpları Arama Enstitüsü” verilerine göre, 1995 yılından bu yana ülke genelinde 500’den fazla toplu, 5.000’in üzerinde müstakil mezar bulundu! Her yıl kimlikleri yeni tespit edilebilen kurbanların naaşları 11 Temmuz günü düzenlenen cenaze töreniyle Srebrenitsa’da toprağa veriliyor (2).
“Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilen Srebrenitsa soykırımının bu yılki anma törenlerinde kimliği belirlenen 71 kurban toprağa verilecek. Soykırımın acısı, aradan 22 yıl geçmesine rağmen kalanların yüreğinde hiç dinmedi. Bazı kurban yakınları hala eşlerini, oğullarını, babalarını ve kardeşlerini toprağa vermek için beklemeye devam ederken, yaklaşık 1100 kurbanın cesedine ulaşılamaması yakınlarının umutlarını her geçen gün tüketiyor. Avrupa’nın orta yerinde gerçekleşen soykırımın boyutları ve vahşeti yaşayanların ve tanık olanların kanını dondururken, kurban yakınlarının ortak söylemi ise “elimde fotoğrafından başka hiçbir şey kalmadı” oluyor.” (3).
“Srebrenitsa Katliamı Bosna’da soy ve inanç karşıtı yapılmış en vahşi katliamlardan biridir. Katliama Sırp ordusunun yanı sıra, Bosna-Sırp ordusunun “Akrepler” olarak bilinen özel birlikleri de katılmıştır. Ne Birleşmiş Milletler’in Srebrenitsa’yı güvenli bölge ilan etmesi ne de kentte bulunan 600 Hollanda Barış Gücü askeri katliama mâni olamamıştır(!). Srebrenitsa olayı, II. Dünya Savaşından sonra Avrupa’da yapılan en büyük insan katliamı ve etnik soykırım olarak Dünya tarihine kazınmıştır!
Yugoslavya’nın düşmesinin ardından, 1992 yılında Sırplar Yugoslav halklarına katliam uygulamaya başlamışlardır. Olaya müdahil olmak isteyen Birleşmiş Milletler 6 bölgeyi güvenli ilan etmiştir ve bu bölgelerden biri de Srebrenitsa’dır. Savaştan önce 24.000 nüfusu olan bu kent mülteciler ve dışardan kente sığınan insanlarla birlikte 60.000 nüfusa ulaşmıştır. Nüfusun artmasıyla bu kent artık hastalıklarla, açlıkla mücadele etmeye çalışan bir toplama kampına dönüşmüştür. Kenttekilerin kendilerini korumak için edindikleri silahlar da BM (Birleşmiş Milletler) güçleri tarafından güvenlik gerekçesiyle toplanmıştır. Sırp Devlet Başkanı Radovan Karadziç’in emriyle, Ratko Mladiç komutasındaki Sırp askerlerinin kente olan tacizleri sıklaşınca kamptaki insanlar silahlarının geri verilmesi için başvuruda bulunmuş; fakat kampın Hollandalı komutanı Thom Karremans bu isteği geri çevirmiştir. BM güçleri ise sadece kent üzerinde iki tane F16 uçurarak tepki vermişlerdir(!). Hollandalı askerler Bosna’daki BM Barış Gücü Komutanı Fransız generalden aldıkları emirle bir gece yarısı kenti boşaltmış ve bulundukları kampı içindeki 25.000 mülteci ile birlikte Sırplara teslim etmişlerdir. Hollandalı komutan tarafından Sırplara satılan (bu olay video kasetle kanıtlanmıştır) kent bir hafta süren katliamla Sırplara yenik düşmüştür…
Bosna-Hersek’teki iç savaş nedeniyle uluslararası mahkeme tarafından hakkında arama kararı çıkartılan Karaciç, uzun süre saklandı. 13 yıl sonra, 2008 yılında Belgrad’da bir otobüste yakalandı ve Lahey’de eski Yugoslavya için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmak üzere Hollanda’ya gönderildi. Savaş suçu ve insanlığa karşı suçun yanı sıra soykırımla da suçlanan Karadziç’in davası 8 yıl sürdü. Karaciç bu sürede, “dünyanın en insancıl hapishanesi” olarak bilinen Lahey yakınlarındaki Scheveningen gözaltı merkezinde kaldı. 11 suçtan yargılanan Karaciç, 10 suçlamada suçlu bulundu, birinden aklandı. Mahkeme Radovan Karaciç’i, Bosna savaşı sırasında ‘insanlığa karşı suç işlemek’ten de suçlu buldu ve toplamda 40 yıl hapis cezasına çarptırdı…” (4).
“1995 Temmuzu’nun sonlarına doğru yapılan katliamda, kenti Sırp askerlere teslim eden Hollanda askerlerinin çoğu daha sonra ülkelerine döndüklerinde psikolojik tedavi görmek zorunda kalmıştır. Hollanda hükümeti hiçbir sorumluluk kabul etmezken, kenti bırakarak Sırpların katliamına göz yuman 600 hafif silahlı Hollanda askerinin büyük bir bölümü pişmanlıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Srebrenitsa kentinde yaşadıkları anları kitaplaştıran askerlerden biri olaydan dolayı yaşadığı pişmanlığı şu sözlerle ifade etmiştir: “Ölmek istiyordum, masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum!” İşte bu sözler, kentte uygulanan etnik kıyımın en büyük belgesidir.
Srebrenitsa kentinde kurulan BM kampında tercümanlık yapan ve Hollanda askerlerinin kendi canlarını kurtarmak için Boşnakları tek sıra halinde Sırplara teslim ettiğini aktaran Hasan Nuhanoviç, kamp etrafında boğazlanan insanların çığlıklarını ve yalvarmalarını unutamadığını söylemiştir. Ne acıdır ki kampa sığınan ve Sırp askerlerine teslim edilen insanların arasında Nuhanoviç’in 18 yaşındaki erkek kardeşi Muhammed, annesi ve babası da vardır. Yaşadığı o günleri gözyaşları içinde anlatan Hasan Nuhanoviç katliamcılardan birçoğunu teşhis etmesine rağmen cezalandırılmadıklarını, hatta annesinin katili olan kişinin devlet dairesinde memur olarak görev yapmaya devam ettiğini belirtmiştir. Halen Saraybosna’da yaşamaya devam eden Hasan Nuhanoviç, yaşadığı bu üzücü ve kan donduran anıları 2007 yılında yazdığı “Birleşmiş Milletler Bayrağı Altında-Srebrenitsa Katliamı” adlı kitabında paylaşmıştır.” (4).
“Uluslararası Soykırımları Araştırma Kurumu”nu oluşturabilmek
En son örneğini hâlen Suriye’de yaşamakta olduğumuz soykırımlar tartışmasız insanlık suçu ve ayıbı olup bütün bir insanlık ailesi olarak bu lekeleri elbirliğiyle temizlememiz ve artık bu vahşiliğe bir son vermemiz gerekiyor. Küresel kurum ve kuruluşların desteğiyle oluşturulacak özerk bir “Uluslararası Soykırımları Araştırma Kurumu” olabildiğince objektif kriterlerle insanlık tarihindeki katliamları inceleyerek mazlum ve mağdurların hak ve itibarlarının iadesi, zalim ve kâtillerin telin ve mahkûm edilmesi için insanlığa yaraşır bir çalışma ortaya koymalıdır.
UHİM (Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi), Mazlumder, Alija Derneği gibi gönüllü kuruluşların öncülüğünde uluslararası bir “Srebrenitsa Soykırımı Konferansı” tertip ederek bu katliamın etraflıca ele alınması, mağdurların, yakınlarının ve Boşnak toplumunun haklarını her alanda ve platformda savunmalarına medar olacak kapsamlı bir “Srebrenitsa Soykırımı Raporu” hazırlanmasına hizmet edecektir. Aliya Derneği başta olmak üzere, Srebrenitsa Soykırımını anma etkinlikleri düzenleyen tüm kişi, kurum ve kuruluşlara saygı ve sevgilerimi sunarım.
Kaynaklar:
Duran, Batuhan. (2007). Soykırım Suçunun Uluslararası Hukukta ve Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Düzenlenişi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi SBE, Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul.
, 11.07.2014.
, 10.07.2017.
, 11.07.2016.