Sırpların Srebrenitsa’da 8 bine yakın Müslüman Boşnak’ı katlettiğine dair haberler var, ne diyorsunuz?” sorusuna, o dönem Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olan Butros Galli’nin Sözcüsü Yasuşi Akaşi’nin verdiği cevap buydu: “Veri tabanımızdaki boşluklar.” Butros Gali ise, bu soruya Ruslardan sonra Sırplara en çok yardım eden Yunanistan’da “barışa yaptığı katkılarından dolayı” Yunan Başbakanın elinden 250 bin Mark değerinde ödülünü alırken, “BM’nin görevi, Srebrenitsa’dan kaçanlara güvenli bir sığınak bulmaktır” diyerek cevaplıyordu. Srebrenitsa’da esir aldıkları 12 yaş üzeri bütün erkekleri katleden, kadınlara tecavüz eden, çocukları ana-babalarının gözü önünde keserek öldüren Sırp canileri, bu vahşiliklerini Rusya ve Yunanistan’ın aleni desteği, ABD ve BM’yi oluşturan Batı’nın ise dolaylı desteğinden cüret alarak gerçekleştirdiler.
Avrupa’nın 4. büyük ordusu olan, Yugoslav ordusunun bütün ağır silahları ellerinde olan Sırplar, kısa sürede Bosna’yı işgal edeceklerini söyleyerek bütün güçleriyle Müslümanların yaşadığı şehirlere saldırarak savaşı başlattı. 3 yıl boyunca Avrupa’nın göbeğinde Müslümanlar katledilirken sessiz kalan Batı, savaşın seyri değişip Müslümanlar zafer kazanmaya başlayınca “barış” için harekete geçti. Fakat ortada konuşulan “barış planına” uymayan bazı şeyler vardı. Batılı diplomatlara göre “yapılabilecek en uygun antlaşma”, Müslümanlarda olan bazı şehirlerin “el değiştirerek” Sırplara geçmesiyle gerçekleştirilebilirdi. BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilip silahları toplanan Müslüman Boşnakların, Srebrenitsa ve Jepa’da yine BM askerleri tarafından Sırplara teslim edilmesini bu şekilde değerlendiriyorum. Gözlerine kestirdikleri her yeri alarak antlaşma masasına oturmak istiyordu Sırplar. Müslüman nüfustan kurtulmak için de etnik temizlik yapmalıydılar. Stratejik bir hamleydi Srebrenitsa ve Jepa’nın hedef seçilmesi. Gorajde’nin 4 yıl boyunca kuşatılması, alınamayınca “başka şehirle takas edilmesi teklifi de” buna dahildi. Bir taraftan Büyük Sırbistan sınırını alabildiğince genişletmek, diğer taraftan Boşnakların, yine Sırp işgali altında olan Sancak, Kosova ve Makedonya Müslümanlarıyla bağlantılarını keserek aralarına Sırp hattı çekmek. Neticede bunu gerçekleştirdiler de. Batı’nın bu durumu makul bulduğu dayattıkları antlaşmayla görülmüş oldu. Bosna Ordusu Genelkurmay Başkanı Rasim Delic yapılan baskıyı şu şekilde anlatıyordu: “Ekim 1995’te Boşnak ordusunun ilerleyişini durdurmam için bana baskı yapıldı. Hatta Zagrep’te Amerika Büyükelçiliği’yle yaptığımız bir toplantıda ‘Richard Holbrooke’, ilerlememizin boşuna olduğunu, elimizden gelen her şeyi yapsak bile, yüzde 51-49 sınırına geri dönmek, aldığımız topraklardan geri çekilmek zorunda kalacağımızı söyledi bana.” ‘Rahmetli Aliya’nın “Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyordum” diyerek kabul etmek zorunda kaldığı Dayton Antlaşması, bu baskılarla imzalandı.
Srebrenitsa soykırımının üzerinden 20 yıl geçti. Bugünlerde BM Güvenlik Konseyi’nde Srebrenitsa’da katledilen Boşnakların anılması amacıyla bir tasarı hazırlandı. Fakat Sırpların arkasındaki güç olan Rusya, Konsey’in daimi üyelerinden biri olarak tasarıya sert bir şekilde tepki gösterdi. Bu yüzden tasarının geçme ihtimali zor görünüyor. Neticede bu tasarı müspet bir adım, evet fakat çok da önemli olacağını düşünmüyorum. Çünkü savaşta onca insanı katleden, kadın çocuk demeden tecavüz edip işkence yapanlar cezalandırılmadığı için bu insanlar hala Büyük Sırbistan hayali ve Müslüman Bosna topraklarında hak iddialarını sürdürmekteler. Balkanlar sıkıntılı günlere gebe görünüyor. Allah, Müslümanları zalimlerden korusun.