Seninle dost olmaya geldim.
Mâna balını birlikte tadalım ve hayatın daracık sokaklarında yürürken bir birimize omuz verelim diye…
Ben sana muhtacım ve biliyorum ki sen de bana.
Yüzüm yüzüne, sesin sesime ve kalbim kalbine ayna olsun istedim.
Yıllardır ışıksız bir odada karanlıkları yudumlayan sen, bir nefes bekledin durdun. Ne kendini buldun ne kedinden oldun. Yoklukta var olmuştun ve varlıkta yokluğunu arıyordun. Yazın güneş, kışın kar, sonbaharda rüzgâr, ilkbaharda yâr vurdu seni. Ama vazgeçmedin. Bekledin elem kuşağında açacak laleleri… Eledin her biri canına bir kıymık gibi batan derdine çareleri…
Bak işte ben geldim…
Sana söyleyeceklerim var yıllar yılı içimde biriktirdiğim.
Sözlerimin içine bak, orada kendini göreceksin.
Senden ödünç aldığım kelimelerim harf harf dikilecek karşına. Aldanışın ve uyuşmuşluğun hesabını soracaklar sana.
Ne çok aldanmışız dünyaya?..
Nasıl da uyuşup kalmışız kendinden uzak bir ülkede yaşayan yığınla insanın arasında?..
Gözlerimiz bir birine ilişmeden yaşadığımız hayat, hep bir yalanın fotoğrafında asılı kalıyor. Orada gerçekler kaybolunca acı da yok olup gidiyor sanıyoruz.
Biz bir birimize muhtacız. Sırtımız dosta emanet. Üzerimizdeki beyaz mintana düşecek kara lekeleri gösterecek olan da odur.
İnanan bir kalbin aynası yine inan bir başka kalptir zira… Böyle buyurmuş Hak aşkının kemal zirvesini bize nasihat ve işaret eden Efendimiz (s.a.v.)…
Burası bir değirmen misali insan öğüten dünya… Bu sebepledir ki tutunmalıdır insan insana.
Uzat elini bana ya da tut elimi sıkıca ne olur? Uçurumları önümüze çıkaran küresel çarklara birlikte çomak sokalım. Yüreğimizi ve cesaretimizi hatırlayalım önce.
Birlikte yola çıkalım ve sonsuzluk kervanının peşinde hakikatin izini sürelim bıkmadan, usanmadan.
Modern dünyanın zihin kodlarımız üzerinde kurduğu heyûlayı kovalım ve kalbimizin üzerine atılan atalet ağlarını temizleyelim bir bir.
Konformist, megaloman, bencil bir dünyanın kalın duvarlarını ellerimizdeki düşünce balyozlarıyla yerle bir edelim.
Ahlâk fukarâsı, küfür müptelası ve şehvet budalası haline getirilen nesilleri “durun bu cadde çıkmaz sokak” ihtarıyla kendine getirelim.
Yıllardır çatırtılar gelen gök kubbemizin altında asırlık sütunlar gibi duralım ki kullukla inşa edilen medeniyetimiz ayakta durabilsin.
Şöhretin ateşten gömleğini sele verelim… Egoların savaşına bir son verip bir çay bardağının sıcağında muhabbete koyulalım sadece…
Aşkla yoğrulan kâinatı ilim süzgecinden geçirdikten sonra köşe bucak her yere sevgi ıtırları dağıtalım.
Birlikte yürünen bir yolda dosttur insana gerçek pusula… Herkesin övgümetresini elinde tuttuğu demlerde o, bir fincan acı kahve gibi görülmesi gereken kusuru söyler durur. Fakat kederde ve kaderde her vakit ortaktır size. Öyle bir anlık öfkeyle terk eylemez… Ne zaman çalsanız kapısını, açıldığında o kapı, kendinizi görürsünüz sadece.
Sözün özü:
Her şeyden önce bir aynası olması lazım insanın…