Sözün bittiği yer!..

Abone Ol

“Gaza, petrole, servete istikbalini terk etmiş çok sayıda İslam ülkesi ne zaman etkili bir çıkış yapacak? Herkes birbirinin kuyusunu kazmakla meşguldür. Karşılıklı empati, hassasiyet zayıftır. İslam âlemi sığ gündemlerin kumandasındadır. İsrail büyük mescitlerimizden birisini istediği zaman kapatabilmektedir. Arap Birliği nerededir? Sayın Erdoğan vasıtasıyla Türkiye tarafını göstermiştir. Onur kırıcı dehşet, ülkemizde infial ve tepki ile karşılanmıştır. Türkiye, doğru ve olumlu bir noktadadır.”

“BM’nin konu ile ilgili dün düzenlemiş olduğu toplantısı kalıcı bir barış atmosferine hizmet etmekten uzak düşmüştür. Hiçbir hain emel Harem-i Şerif’i kirletemeyecektir. Müslüman Türk milleti oynanan oyunların farkındadır. Siyonizm zihniyeti muhakkak mahcup ve mağlup edilecektir. Filistinli kardeşlerimizin davası, bizim davamızdır. Kudüs’ü başkent yapmak, yerleşim yerlerini daraltmak gayesiyle, çabanın içinde olan İsrail yanlıştadır, krize yatırım yapmaktadır. İsrail, musallat olduğu Harem-i Şerif’ten derhal elini çekmelidir. İstanbul veya bir başka yerde Musevi vatandaşlarımıza ait ibadet yerlerinin taciz ve tahrik edilmesini doğru göremeyiz. İsrail’i eleştirirken İsrail gibi olamayız.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün düzenlediği basın toplantısında İsrail’in Müslümanlar’ın kutsalına saldırmasını yukarıdaki sözlerle anlattı. Bahçeli’nin bu tespitleri çok yerinde. Yüreğimize su serpti. İyi ki var. Allah (cc) razı olsun.

Bizim kutsalımıza dokununca canımız nasıl yanıyorsa, başkasının da kutsalına dokunamayız. Saygı duymalıyız. Ancak, bizim kutsalımıza dokunanları, bizden olmayana şikâyet edemeyiz. Onlardan medet bekleyemeyiz. BM ya da başkası inkârcılardan Müslüman’a fayda gelmez. Müslüman, Müslüman ile savaştıkça, Müslüman, Müslüman ile kavga ettikçe ne acımız diner ne de kutsalımızı koruyabiliriz. Kutsalımıza dokunanın elini kesmek zorundayız. Yoksa bizi dejenere ederler, kutsalımızı ortadan kaldırırlar.

Bir önceki yazımda da yazdım. Müslümanların güçlenmesi, akıtılan kanların son bulmasının tek yolu İslam Sancağı altında birlik olmaktan geçer. Bu birliğin içinde ortak para birimi, mahkemesi, ordusu inkârcıların ve dünyadaki adaletsizliğin son bulmasında önemli rol oynar. Kutsalımıza dokunanın elini bu birlik keser. Adaletsiz dünyaya adalet gelir. Din de dünya da Allah’ın (cc). Kimse kimsenin kutsalına dokunamasın. Bunun için de İslam Birliği’nin tüm teşkilatları ile kurulması zorunludur. Aksi halde bizi hep yenerler. Müslümanlar ölürken, onlar da iten içe sevinirler.

Suudi Arabistan, ABD’ye 420 milyar dolar rüşvet vereceğine, o para ile İslam Birliği’nin kurulmasına katkı sunabilirdi. O para ile İslam ordusunun da tüm giderleri karşılanır, Müslümanlar’a karşı yapılan zulüm bu birlik ile sona erdirilebilirdi. Ama onlar parayı inkârcı ABD’ye Müslümanlar’a karşı kumpas kurmak için kullansınlar diye verdi. İnkârcılardan Müslümanlara fayda gelmez. Korku mu bu parayı verdirdi? Müslüman Allah’tan (cc) başka hiçbir şeyden korkmaz. ABD’ye verilen bu rüşvet Müslümanın kanını akıtacağı için bu büyük bir vebaldir. Bir olmadığımız içen zayıf düşüyor ve bazen de uşak oluyoruz.

Başımızın tacı, gözümüzün güneşi İslam Peygamberimizin küfür ile mücadelesini, insanlığın kurtuluşu için insanla mücadelesini hayal ediyorum da; Tüm savaşların en başında yürürdü. Allah’ın emri ile küfre karşı kılıç sallardı. Şimdi nerede o İslam ordusu?

Peygamber sancağı olan İslam sancağını yere düşürmemek adına padişahları da hayal edince Kosova’da şehit düşen Sultan Murad aklıma geliyor. Ordusunun başında zaferden zafere koşarken, peşinden on binler şehadete bir an önce varmak için can atışları aklıma geliyor. Ama şehadeti duası ile Allah’tan (cc) dileyen o güzel padişah da duasına nail oluyor.

Bana göre söz bitti. Müslümanlar için şimdi eylem zamanı.

Selam ve dua ile…