“Hiçbir niyet hafife alınamaz” cümlesiyle başlamak isterim…
Çünkü hafife alınan niyetler, uygun zemin yakaladıklarında ya da önemsenmediklerini fark ettiklerinde cesaret bulurlar ve kendilerinden beklenmeyen yıkımlara sebebiyet verebilirler…
“Rand Corporation” raporundan yola çıkılarak başlatılan bu tartışmanın, elbette içerisinde yürüdüğü eş güdümlü diğer meseleler, konuya biraz daha ehemmiyetli yaklaşılmasının gerekliliğini ortaya koyuyor…
Nedir onlar?
CHP’nin FETÖ’nün siyasi ayağı çıkışı, Başbuğ’un farklı bir zeminden konuya katılımı ve tabi ki Türkiye’nin Suriye, Libya ve Ak Denizde izlediği politikalardan rahatsız olanların “kin” dolu hamleleri…
Bir niyet, belirli bir zeminden izhar edilmiş görünüyor; her ne kadar bir araştırma raporu gibi sunulsa da…
Bu, Türkiye’nin direncini test etme hamlesi olarak da okunabilir…
Trandafir G. Djuvara Osmanlı için planlanan “yüz büyük darbe planı”nı yaptığı çalışmada ortaya koyuyor…
Bu, çalışmada önemsiz sayılabilecek yüzlercesinin de dikkate alınmadığını gösteriyor…
Devletler tarihinin kadim bir gerçeğini hiçbir dönemde hafife alamayız…
O da devlet ile devlete yapılmak istenen darbelerin birlikte yol yürüyüşüdür…
Yani ortada bir devlet var ise etrafında da onu yıkmak isteyen birileri hep olmuştur ve ne yazık ki olmaya da devam edecektir…
Bu bir hakikat ise o halde olması gereken nedir?
Gayet açık olarak şunu ifade edebiliriz bu durumda, darbecilerin heveslerini kursaklarında bırakmak için…
Devlet mekanizmasını yürütenlerin feraseti, güçlü devlet ve onu kontrol eden güçlü bir iktidarın varlığı…
2018 yılında “Dünya darbeler fayı” adıyla AA’ya verdiğim mülakatta da 1950’den buyana gerçekleşen yaklaşık beş yüz darbe ve darbe girişiminden bahsetmiştim…
Dünya devletler tarihinde, bilinen ilk darbenin MÖ 2350 yılında Akad Kralı Sargon tarafından gerçekleştirildiğini düşündüğümüzde, hem darbecilerin hem de devletin “darbeler” konusunda ne denli bir geçmişe sahip olduğunu daha iyi tahayyül edebiliriz…
Her iki tarafında birbirini hafife alamayacağı kadar çok şey yaşandı, dünya da ve ülkemizde…
Fakat şu detay da önemlidir diye düşünüyorum; darbecilerin daha fazla ürkmesi gerektiğini göstermesi bakımından…
Devletlerin darbecilerden çok daha başarılı olduğu ve darbe teşebbüslerini bastırmada çok daha iyi bir birikime sahip olduğu gerçeğidir…
Türkiye, 15 Temmuz gibi bir hain planı çok büyük bir başarıyla ve kenetlenerek başarısız bırakalı daha üç buçuk yıl oldu…
Böyle bir zeminde ve birçok başarılı operasyonla milletinin gönlünde sarsılmaz yer edinmiş ordumuz üzerinden plan yapmak ancak “ahmaklık” olur kanaatimce…
Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulların desteklemediği bu “darbe” söylentilerinin bir karşılığının olduğunu asla düşünmüyorum; hafife de almıyorum, paranoya yapılmasını da doğru bulmuyorum…
Toplumu paranoyaya sürükleyecek yaklaşımları da doğru bulmuyorum…
Çünkü söylentinin paranoyaya dönüşmesi de bir tür “söylenti darbesi” anlamına gelir…
Hedefinde de ruhsal ve sosyal dünyamız vardır…
Ruhu “darbe” yememiş bir bedenin çökmesi çok mümkün olmadığına göre, “söylenti darbesi”nin hedefi de açık hale geliyor…
Son derece şerbetli olduğumuz konuda ruhumuzu test edenler bir kez daha planlarında boğulacaklardır…