Allah (cc) zamanın ötesinde bir varlık olarak zamandan ve mekândan münezzehtir. Zaman, insanlar için geçerli bir kavramdır ve onları disipline eder. İnsanlar helal yoldan rızıklarını kazanmak için aklen ve bedenen çalışırlar. Dinimize göre Müslümanlar için gün, sabah ezanı ile başlar akşam ezanı ile biter. Yine öte taraftan hayatın merkezine Allah’ı koyarak yaşayan Müslümanlar için her günün ayrı bir önem ve değeri vardır. Fahri Kâinat Efendimiz günlerden bahseder iken “Allah, toprağı cumartesi günü yarattı. Oradaki dağları pazar günü, ağaçları pazartesi günü, sevilmeyen şeyleri salı günü, nûru çarşamba günü yarattı. Hayvanları yeryüzüne perşembe günü yayıp dağıttı. Âdem’i yaratılanların sonuncusu olarak cuma gününün son saatlerinde, ikindiyle akşam arasında yarattı.” (Müslim, Münâfıkîn 27) diye buyurmuşlardır.
Modern dönemle değişen zaman anlayışımız, bizleri İslam’dan hızla uzaklaştırırken en çok da çalışma hayatımızı değiştirmiştir. İnsanlarımızın büyük bir kısmı “mesai kavramı’’ adı altında bir şekilde “gönüllü tükenmişliğe’’ hapsedilmişlerdir. Sanayileşmenin ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi insanları endüstri toplumuna dönüştürür iken özelde de bireyleri manadan soyutlanmış mekanik bir varlığa dönüştürmüştür. Mesai kavramının toplumlarda genel kabul görmesiyle insanlar üreten değil, tüketen bir varlık haline dönüşmüşlerdir. Böylece daha fazla tüketmek için daha fazla çalışmak zorunda kalan insanlar zamanlarını yönetemez olmuşlardır. Kapitalizmin olduğu bir yerde, sorunlardan, sıkıntılardan yoksunluk ve tatminsizliklerden bahsetmemek zaten mümkün değildir. Velhasıl insanlar zamana değil, zaman insanlara hükmetmeye başlamıştır.
Mesai kavramı içerisinde rutin olarak çalışan ve monotonlaşan insanlarda bir süre sonra “yılgınlık ve tembellik’’ gözlemlenir. Kapitalizmin dayattığı bu kirli sistemde kendisine ve ailesine vakit ayıramayan insanlar mana anlamından da hızla uzaklaşmaya başlarlar. Dolayısıyla hem bedenen hem de ruhen çöken insanlar, her fırsatta tatilin ve dinlenmenin yollarını aramaya başlarlar. İşte bunlar, yeterince dinlenemeyip tatil yapamayanlar hıncını pazartesi gününden almak için ‘’Pazartesi Sendromu’’ diye bir şey uydurdular. Günümüzde birçok kişide maalesef bu kötü ezbere teslim olmuş durumdadırlar. Esasen bu “Pazartesi Huzursuzluğu…’’ Kapitalizmin insanlığa en büyük hediyelerinden(!) biridir…
Ez cümle demem o ki kıymetli dostlar, esasen ‘’Pazartesi sendromu’’ diye bir sendrom yoktur. Çünkü şükreden bir Müslüman’ın pazartesi sendromu asla ol(a)maz! İnancımıza göre; “Hayatın bereketi çalışmaktır ve ‘herkese çalıştığının da bir karşılığı vardır.’ Helal kazanç elde etmek için çalışmak da ibadettir.’’ Dolayısıyla pazartesi, sendrom yaşanacak bir gün değil, bilakis günahların bağışlandığı cennet kapılarının açıldığı mübarek bir gündür. Pazartesi, yolculuk ticaret ve rızık günüdür. Pazartesi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin dünyayı şereflendirdiği, vahyin indirildiği ve risalet vazifesinin verildiği mübarek bir gündür.
Bilesiniz ki 4 milyon 700 bin kişinin işsiz olduğu bir ülkede “Pazartesi sendromu, sosyete şımarıklığıdır! Ekmeğinin peşinde olanlar için pazartesi, ‘Besmele’dir.” /Cahit Zarifoğlu
Selametle…