Toplumların maddi ve manevi kültür unsurları toplum tarafından yakın düşüncelerle benimsendiğinde sosyal bir bütünleşme daha rahat ortaya çıkabilir. Bunun tam aksine, kültür unsurlarının anlamını yitirmesi ve toplumun birbirinden kopuk bir şekilde dağılması sosyal çözülmeyi hızlandırır.
Sivil toplum örgütlemesinde başarılı olmak, sosyal çözülmeyi kısmen geciktirebilir. Kendisini birey (fert) veya toplum olarak zayıf gören atomize olmuş ve “yalnız bireyler” seviyesine düşmüş olan insan yığınları da sosyal yapının çözüldüğünü gösterir. Bugün hızla koştuğumuz nokta, geleneksel kültürel bütün sosyal yapıların zayıfladığı kopma ve çözülme noktasıdır.
Birbiriyle dayanışma halinde, en azından saygılı bir toplumu bir arada tutan harcın bir kısmını, millet olma şuuru, ideal birliği, geleceği birlikte tasarlama ümidi gibi göstergeler dengeli bir sosyo-kültürel altyapıya sahip toplumun işaretçilerindendir.
Kamu bürokrasinin işleyişinin de, topluma olumlu veya olumsuz yön verici bir etkisi vardır. Bürokrasideki yozlaşmanın meşrulaşması halkın için de aynı yozlaşma için meşruluk zannı verir. Dolayısıyla bürokrasinin yozlaşması, sadece kendisiyle sınırlı kalmaz; oluşturduğu meşruiyet modeliyle, halkın oluşturduğu her seviyedeki yapı ve kurumun yozlaşmasını ve çözülmeyi tetikler.
Medyanın, özellikle televizyon ve sinemanın sahip oldukları güçle, topluma katkıları kadar sosyal çözülme değirmenine su taşıdığını bilmek gerekiyor. 1970’lerden itibaren topluma farklı hayat tarzları en sempatik yollarla özendirilirken bu konudaki ciddi eleştiri ve itirazların geliştirilemediğini, çoğu itirazın ise karşılık bulamadığını belirtmek gerekir. Tam aksine, en masum Yeşilçam filmlerinin veya yabancı sinemalardan devşirilen konularıyla bile alkol tüketiminin ve lüks hayat tarzlarının özendirildiği pırıltılı bir ekran olarak evlerimizin içini şekillendirdi. Özetle, uzun yıllar, medya, toplum mühendisliğinin en güçlü araçlarından birisi olarak kullanıldı.
Medya ve özellikle TV kanalları öğrenim, iyiliğin yaygınlaştırılması, yan yana yaşama kültürünün ve sosyal ortamlarda nezaketin, inceliğin, ortak değerlerin eğlenceli araçlarla öğrenildiği mekânlara dönüştürülebilirdi.
Şimdi ise daha güçlü farklı bir zemin üzerinden gittikçe hız kazanarak ve avuç içine kadar küçülen yeni teknolojiler aracılığıyla özellikle de internet üzerinden sosyal çözülmenin hızlandığını görüyoruz. Hem de tam da evlerimizin, dersliklerin ortasından…
Bu faydalı teknolojilerin, mevcut istatistikler gözden geçirilirse ne derecede doğru amaçlar için kullanılabildiği rahatlıkla görülebilir. Yargıtay internet ve oyun bağımlılıklarını uzun süredir boşanmalarda haklı sebepler arasında görüyor. Aileler çocuklarının başarısızlıklarının önemli bir kısmını buna bağlıyorlar. Evlerde herkes kendi özel ekranın içine hapsolması, aile ortamının, kültür, bilgi ve ortak değer ve duyguların paylaşımını da kesmiş oluyor. Artık çocuklar büyüklerinden değil, ‘en büyük öğretici’ olarak gördükleri ve artık avuçlarının içinde olan araçlardan öğreniyorlar. Zihinleriyle hükmettiklerini zannettikleri araçlar tarafından zihinlerine hükmediliyor, şekillendiriliyor.
Çocukların arkadaşlıkları bile bilgisayar oyunlarına duydukları ‘ayran gönüllü’ birkaç haftalık arkadaşlıklara iniyor. Bizim kuşağın kalıcı yıllanmış kalıcı dostlukları, arkadaşlıkları yeni kuşağın bulması gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. İlişkiler mekanikleştikçe, toplum ve aile ilişkileri zayıfladıkça birbirini tanımayan yeğenler/kuzenler, ilişkileri bayramlık seviyeye inmiş kardeşler ve çocukları ve daha fazla huzurevi kaçınılmaz olacak. Gündelik ucuz bir pragmatizmin ve çıkar ilişkilerinin insandan çok çakal, tilki, kirpiye benzeyen tipleri türettiği ne kadar aşikâr.
Aynı toplumda yaşadığımızın farkına varmak ve aynı geminin yolcusu olduğumuzu unutmadan sorumluluklarımız olduğunu hatırlamak gerekiyor. Her bencilliğimizin yan etkileri olarak umulmadık sosyal maliyetlerinin ortaya çıktığının da farkında olunmalı. Ortak değerler ve ideal birliği toplumları geleceğe taşıyan dayanaklardır. O bağları keskin şekilde kopartmadan geçmiş ile gelecek arasında makul ve gerçekçi bir denge kurarak gelecek inşa edilmelidir.
Şair, “Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey” derken bütün bağları birbiriyle bağlayan değerlerin yok oluşunu kastediyordu. İşte değerler dağıldıkça, toplum da çözülecek, çözüldükçe ve yerleri yenileriyle ikame edemedikçe değişim adına çekilecek daha çok sancılarımız olacağından kuşkumuz olmasın.
Bu kadar tespit ve eleştiriden sonra, “sosyal çözülme”yi hangi araçlarla ve nereden durdurmaya ve hatta tam aksine, bozulan yapıyı onarmaya çalışmalıyız? Bir sonraki yazımız bu konu hakkında olacak…
(Devam edecek…)