Sosyal Medya’da nâmahrem yok mu?

Abone Ol

Samimi olarak konuşmak gerek. Samimi olarak durmak ve yaşamak gerek. Kişinin her konuda başta kendisi olmak üzere tüm topluma karşı saygılı olabilmesi için önce samimi olması gerek. Sosyal medya neredeyse her konuda samimiyetin olmadığı bir alan sanki. Belki bundan sonra söyleyeceklerim eleştiri alabilir, ne var bunda?, zaten toplumda insanlar birbirlerini görmüyorlar mı? gibi şeyler söylenebilir lakin söylemek durumundayım.

Bizim adamlarımız ailesini kimseyle paylaşamaz güya ama milyonların gözüne şuh fotoğraflarını servis etmekte, paylaşmakta ve beğeni almakta bir beis görmez.  Bize ne oluyor Allah aşkına? “Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu, Bize ne olduysa hep azar azar oldu” dizeleriyle Arif Nihat Asya  halimizi ve gidişatımızı ortaya koyan şahane bir tespit yapmış. Hatırlamadan ve hatırlatmadan geçemiyorum doğrusu.

Maalesef ki maalesef her geçen gün daha da daralan mahremiyet sınırımıza üzüntüyle şahit oluyoruz. Yaşlı annelerimiz teyzelerimiz eskiden sokak başında bir erkek belirse -yaşı kendisinden çok küçük olsa bile- önünden geçmeyip beklerlerken aynı teyzelerin torunları onların fotoğraflarını, videolarını da sosyal medya üzerinden tüm insanlığın önüne ifşa ediyor. Kendi eşlerini, kızlarını, kız kardeşlerini çok özel haller dışındaki birçok özel halini sanki nâmahrem yokmuş gibi sosyal medyanın uçsuz bucaksız kitlesi ile paylaşmakta sakınca görmüyor. Birlikte yenilen yemekler, yanak yanağa çekilmiş öpmeye meyyal dudaklı selfiler, eşime yakışan başörtüsünü beğeninler, bakın biz de nişanlandık için paylaşılan yüzükler gibi gibi buradan bahsedemeyeceğimiz kadar daha nice edebe mugayir haller ile işte post modern yeni toplumsal halimiz.  

Birçok ailenin yıkılmasına sebep olan sosyal medya insanların birbirlerine kolayca ulaşmasına onları görebilmelerine ve beğenebilmelerine sebep oluyor. Aile içindeki en ufak bir tatsızlıktan sonra kendisini sanal aleme atan insanlar –elbette ki herkes değil- paylaşılan fotoğraf ve videolardan etkilenip orada teselli bulmaya çalışıyor. Sonrası mı? Vahim.

Üstad Nurettin Topçu’nun şu cümleleri umut dolu tespitler içeriyor: “Alemin gözleri aya çevrilmişken biz ruhumuza dönelim. Kendinden geçip de kendini bütün bütün kaybeden insanlığın kendine dönüş devri yaklaşıyor. Varlığından çıkarak tekniğe, maddeye ve makineye sığınan insanlığın bu hoyrat ve zalim unsurlardan amansız silleyi yedikten sonra “Allah’a doğru kaçacağı” gün uzak görünmüyor. Bugün bütün ruh kuvvetlerini yitiren ve kendi mukaddesatına tüküren nesiller, kaybedilmiş nesillerdir. Bunlar hayat tarlasının çürüyen tohumlarıdır. Onlar büyük insanlık ve medeniyet sahnesinin gözyaşları ile dolacak uçurumunu açtılar.”

Sosyal medyanın da yüksek(!) desteğiyle her geçen gün daralan mahremiyet alanımızı genişletmeye şiddetle ihtiyacımız var. Sosyal medyada nâmahrem olan milyonlar varken mahremimizi kendimizde saklayıp mahrem alanımızda tutmadıkça huzura kavuşmamız biraz zor. Dahası var olan huzurumuzu da kaybetmemiz çok yakından benden söylemesi.

Bilvesile vefatı yıl dönümü dolayısıyla Üstad Nurettin Topçu’ya Allah’tan rahmet diliyorum. Allah’a(cc) emanet olun!