Toplum hayatını hukuk, ahlak ve görgü kuralları kendi haline bırakmaz ve düzenler. Çünkü başıbozuk ve başına buyruk, sınırsız kullanım suçları cesaretlendirir, diğerlerinin huzursuz edilmesini doğurur ve sosyal düzeni bozar.
Hayatımızın içine bu derecede giren, kimileri için bir bağımlılığa dönüşen “sosyal medya”, içtimai (sosyal) hayatın farklı kurallarla düzenlendiği gibi kuralları olan/olması gereken yeni bir alanı temsil ediyor. Bu kurallar, hukuk kuralları kadar keskin ve kesin olmasa da bir şekilde var olmalı.
Paylaşımların hukuki tarafında: iftira içermemesi, başkalarına karşı suç oluşturmaması, içeriğinin gerçek olması, kişilik haklarına saldırı içermemesi, fotoğrafların izinli kullanılması, intihal suçu oluşturacağı için kaynak gösterilmeden yazıların alınmaması gibi hukuk kuralları ilk akla gelenler. Fakat olması gerekenler, hukuk ve ceza kuralları ile sınırlı değil. Çünkü sosyal medya ölçüsüz kullanıldıkça, hakarete uğrayan, izin verilmeyen fotoğrafları paylaşılan, kişilik haklarına saldırılan ve dolandırılmış mağdurların sayısı artmaya devam edecek.
Günlük hayatımızda, sosyal düzen içerisinde yaşarken uyulması gereken görgü kuralları olduğu gibi sosyal medyada da hukuka uygun sınırlar içinde kalınması asgari şartı oluştururken işin hukuki boyutu kadar görgü kurallarının da olduğu akıldan çıkarılmamalı.
Karşınızda burnunu karıştıran, toplu taşımada sağa sola sürtünüp geçen, bacaklarını iki yana ayırıp oturan, kalabalıklarda yüksek sesle kendisini göstermeye çalışan kapıyı arkasından gelenin yüzüne çarpan kompleksli ve kaba kişilerden nasıl rahatsız olursanız sosyal medyada da belirli paylaşım ve tutumlarla diğerlerine zarar verilebilir veya huzursuz edilebilir. Bu sebeple, günümüzde gerçek hayatın, sanal diğer bir hayatın yaşandığı sosyal medyanın da, bir sosyal medya adabı ya da görgü kuralları kılavuzuna ihtiyacı olduğu muhakkak.
Her şeyden önce, sosyal medya paylaşımları, bunların bir kısmı hukuktan, bir kısmı içtimai hayatın gereklerinden olan kurallardır. Birçoğunu farkında olarak ve olmayarak zaten uyguladığımızı bu kuralları okuduğumuzda anlayabiliriz. Bu kuralların belirlendiği mutlak ve katı bir liste olmadığından sosyal medya grupları ya da alanlarının grup amaçlarına ve tercihlerine göre belirledikleri kurallar olduğu görülüyor. Bu kurallar, grubun kuruluş amaçları veya dünya görüşüne göre şekillenebiliyor.
Mesela, BBC’nin sosyal medya kuralları olarak yayınladığı kurallar arasında genel olanların dışında bir kaçı dikkat çekiyor: Sosyal medya araçlarını diğerlerini eğlendirecek şekilde kullanmak, hızlı cevaplar vermek ya da belirli program formatlarının önerilmesi; şirket ve markalara ilişkin sosyal medya öneriler sunuluyor.
Bu bakış, sürekli izlenmesi istenen popüler veya ticari sayfalar bakımından önemli olsa da WhatsApp, BIP vb. araçlara çok da uymuyor. Bu platformlarda ise daha başka kurallara ihtiyaç olduğu gözlenebiliyor. Bu durumda sosyal medyanın bütün araçlarına uygulanabilecek standart görgü kuralları yanında, kullanılan araç türüne göre değişebilecek farklı kurallar da olabiliyor.
Sosyal medyanın birçok kuralı özetleyen temel kural olarak belirlediğim “diğerlerini rahatsız etme” kuralı standart bir kural olarak diğer alt kural versiyonlarının çıkış noktası kabul edilmeli.
Şunlar da farklılaşan kurallara örnek olarak verilebilir: Uygulamaların yoğunluğu, cep telefonu hafızasını dolduracak kadar çok paylaşımlar, özellikle uzun videolar; gece yarısı düşen sık mesajlar hemen herkes için ortak rahatsızlık veren paylaşımlar… Tabii ki, sabit bir sitedeki ya da Facebook’taki paylaşım sıklığı veya saati ile WhatsApp paylaşım sıklığı veya saati arasında önemli bir fark var.
Sizin için önemli bir grupta çok sayıdaki gereksiz paylaşımın, önemli haber ve tartışmaları boğmasına yol açabiliyor.
İnsanları rahatsız edecek paylaşımlardan kaçınmak üzere, aşırı sayıda paylaşım yapılmaması; takipçi sayısını kabartmak üzere uygulama kullanmak aldatıcı bir durum.
Bazen kişilerin plastik olduğu bir ortamda, takipçilerinin de plastik olmasını yadırgayamıyoruz. 10 bin beğenisi olan bir yazar ya da sanatçının takipçilerinin neredeyse tamamı hiçbir zaman gitmediği Hindistan’dan. İlginç değil mi?
Diğerlerine, sürekli arkadaşlık isteği göndermek; izinsiz olarak insanları etiketlemek; onları yorum yapmaya zorlamak, tehditkâr bir dil kullanmak vb. sosyal medyanın huzursuz edici kullanım örneklerinden.
Arkadaş ve tartışma gruplarından olumlu sonuçlar alınmak isteniyorsa kucaklayıcı pozitif bir dil kullanılması gerektiği; şakalaşma, üzüntü, tereddüt gibi ruh halini yansıtan emojilerin doğru şekilde kullanılmasının sağlıklı bir iletişime katkı sağlayacağı ortada.
Sabahın erken saatlerinde veya gecenin geç vakitlerinde mesaj atılması grup üyelerinin birçoğunun hem okumadığı hem de rahatsız olduğu saatler oluyor.
Diğer yandan, konfeksiyon üretimi kutlama mesajları, bazen grupları aşırı derecede meşgul ediyor ve ciddi paylaşımlara fırsat vermiyor.
Sosyal medyanın uzun tartışmalara ve entelektüel derinlik ispatı ve güç gösterilerine uygun bir zemin olmadığı da zaman zaman unutulan diğer bir gerçek. Tartışmaları uzatmamak ve tadında bırakmak bir yenilgi değil… Bazen en güzel cevap susmak olabiliyor.
İnternet ortamında insanlarla yüz yüze geldiklerini söyleyemeyeceklerini, sahte bir özgüven ve cesaretle söylemek cehalet, karakter bozukluğu veya bir kişilik sapması olarak görülmeli.
Gruplarda sürekli olarak tek bir kişi veya birkaç kişinin paylaşımlarıyla diğerlerini sıkıp boğduğu; onların suskunluklarını çaresizlikleri veya kendi zaferi olarak algılamak da diğer bir kişilik yarılması örneği.
Bunların yanında, gruplarda tahrik eden, diğerlerini kışkırtan veya dışlayan, aşağılayan, kamplaşmaya yol açan paylaşımlara grup yöneticilerinin izin vermemeleri gerekiyor.
Sosyal medya paylaşımlarının sadece bugün için değil, yarın da, 15-20 yıl sonra da adınız ve kişiliğinizle anılabileceğini unutmamak gerekiyor.