Bireyin ürettiği mal ve/veya hizmetten hakkı olanı hak ettiği kadarıyla alması ve hiç kimsenin ötekinin emeğini istismar etmemesi, iktisadi ve sosyal adaletin en temel prensibi olmalıdır.
Adalet kavramının kanun ve kuralların hakkaniyet ve eşitlik prensibine göre ikame edilmesi, hukukta, adaletin temel ve evrensel prensibidir. Adaletin uygulanması sırasında peşin hükümlü davranmak kamu vicdanında telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir. Onun için toplumda adalete olan güven en üst seviye de korunmalıdır. Toplumsal huzur ve barışın tesis edilmesi ve sürdürülebilir olması için adalet sistemine olan güven duygusu sarsılmamalıdır. Huzurlu bir toplumun en temel özelliği adalet ve adalete olan güven duygusudur. Adam kayırma, torpil, işi ehline vermeme, iltimas gibi davranışlar inancımıza göre kul hakkını ihlal etmektir.
Her var olan aslı itibariyle Allah’a aittir. Allah; verdiklerinden insanlara yalnız yararlanma hakkı tanımakta ve eşyayı emanet olarak görmelerini istemektedir.
Bakara: 29. Ayet “Yeryüzünde ne varsa tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelerek onları, yedi gök olarak tamamlayıp düzene koyan O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilmektedir.”
İnsanlar, eşya ile ve birbirleriyle olan ilişkilerinde bu bilinç düzeyinde hareket ederlerse toplumda sosyal adalet hâkim olur.
Yunus: 66. Ayet “Bilesiniz ki göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştukları sözde tanrılara tapanlar neyin peşinden gidiyorlar? Onlar yalnızca zan peşinde gidiyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.”
Adaleti hâkim kılmak farzdır
Allah hayatın bütün alanlarında adil olunmasını, adaletten saparak zulüm edenlere karşı da en güzel tarzda mücadele edilmesini istemektedir. Adaleti hâkim kılmak İslam ümmetinin temel görevlerindendir.
Maide: 8.Ayet “Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah’a bağlılığınızda sımsıkı/samimi durun/olun. Ve herhangi bir kimseye/topluma karşı kininiz sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun…”
Bu ayette İslâm’ın sosyal, hukukî ve ahlâkî amaçları özetlenmektedir. “Ferdî ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan ahlâkî erdem” anlamına gelen adalet, sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır. Bu sebeple Allah Teâlâ müminlere adaletle şahitlik etmelerini, herhangi bir topluma karşı besledikleri öfke yüzünden onlar hakkında adaletten ayrılmamalarını emretmiştir. Ayette insanların Allah katında en üstün değer olan takva (Hucurât 49/13) faziletine erebilmeleri için adaletli olmaları ve düşmanları hakkında kalplerinde besledikleri öfkenin onlara karşı haksızlık yapmalarına sebep olmaması gerektiğini bildirmektedir.
Müminler, haksızlığı ortadan kaldırarak yerine hakkı ve adaleti getirmek, bu husustaki faaliyetlere katkıda bulunmakla mükelleftirler. Kuran’ın ana maksatlarından biri de adalet ilkesine dayalı ve hukuka güvenin hissedildiği bir sosyal düzen kurmaktır.
Ayeti Kerime’nin, müminlere, düşman topluluklara dahi adaletle muamele etmeyi emretmesi, ayrıca bu davranışın takva erdemiyle bağlantılı olduğunu vurgulaması son derece dikkat çekicidir. (Kur’an Yolu Tefsiri C. 2 S.229)