Seçim zamanına kadar terörist ayırt etmeksizin herkesle kucaklaştınız. Pensilvanya’yı, Kandil’i İstanbul hakkında söz sahibi yapacak sözde birlik çağrılarında bulundunuz. Selahattin Demirtaş’la olan siyasal gönül ilişkinizden dem vursak zaten bütün tutkunuzu Türkiye’nin gözü önünde yaşıyorsunuz.
Devletin valisine alenen hakaret ettiğiniz. Yetmedi, sizi doğru dürüst çalışmaya çağıran halka ‘’boş konuşmasınlar!’’ ayarında racon kestiniz. Kimsenin ekmeğine dokunmayacağınıza dair namus ve şeref sözü verdiniz partinizle beraber. Ardından koltuğa oturunca binlerce insanı işinden ettiniz. Yerlerine de PKK’lı, DHKP/C’li, FETÖ’cü militanlar yerleştirdiniz.
İcraatlarınızla değil tatillerinizle gündeme geldiniz. Ciddi bir deprem felaketi yaşadık örneğin; keyfinizi bırakıp da İstanbul’a vaktinde teşrif edemediniz.
Kendi partinizin, anayasa mahkemesine başvurarak yasaklattığı hizmetleri, büyük bir yenilikmiş gibi halka vaat ettiniz. Büyük emeklerle kurulan ve tıkır tıkır işleyen çeşitli hizmet modellerinin üstüne çöreklendiniz. Yahu, hâlihazırda hizmet veren bürokrasi şubelerini bile, sıfırdan inşa edeceğinizi iddia ettiniz. Sizden önce projelendirilip İstanbul’a kondurulmuş kent ormanlarının dahi yüzsüzce ‘’açılış’’ını yaptınız.
“İsim enflasyonu olur” bahanesiyle; 15 Temmuz’un başkahramanlarından Ömer Halisdemir’in adının caddelerde yaşatılmasına itiraz ettiniz. Gerek sosyal medya hesaplarınızda gerek resmi söylemlerinizde her saçmalığı hatırladınız ama Eren Bülbülleri, Aybüke Öğretmenleri, Yasin Börüleri doğru düzgün hatırlayamadınız. Türk katili Başpiskopos III. Makarios’a gösterdiğiniz saygıyı, şehitlere, şehit ailelerine göstermediniz.
FETÖ’nün, belediyelerden sorumlu kaçak haini Erkan Karaarslan’a da danışmanlık ücreti kisvesiyle 2 milyon liraya yakın para aktardınız. Kendi ayak takımızın akrabalarına, mesleklerine göre her türlü rant kapısını açtınız. Beylikdüzü döneminden kalma yüz milyonlarca liralık şaibeli servetinizi, ‘’görünürde’’ nasıl çabucak erittiğiniz de belgeleriyle ortada.
Apayrı bir cesaret, bambaşka bir hainlik olarak; mukaddesatımıza ve kimliğimize düşman olan şarkıcıları kiralayıp kutsallarımızın üstüne konser platformları diktiniz.
“Tasarruf” şovları sahnelediniz, bütün beceriksizliklerinizin faturasını komik zamlarla halka çıkardınız. Ehliyet-Liyakat edebiyatı yaptınız, işinde epey mahir İstanbul kütüphanecilerinden birini, kadrolu bir şube memurunu; “bilgisayar işletmeni’’ olarak Mezarlıklar Müdürlüğü’ne atadınız.
Ne yapmadınız ki?
Hırçınsınız. Yönetme kabiliyetiniz yok. Sinirlerinize hâkim olamıyorsunuz. Hastalıklı biçimde sürekli yalan söylüyorsunuz. İstanbul’u, gayriresmi makam ortaklarınızla adım adım perişan ediyorsunuz.
Son bombanız İstanbul halkının sağlığını da etkileyecek cinsten ama:
İstanbullular için, gelecek nesiller için çok mühim olan muazzam bir tasarruf ve çevrecilik atılımını; Silahtarağa İleri Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi projesini iptal ettiniz. Hem de “Gerek yok’’ diyerek. Üstüne “yapraklar beni alkışlıyor” esprisiyle, güya dahiyane bir “temel atmama töreni” düzenlediniz.
E madem bu kadar uğraştınız, hiç olmazsa şu soruma da cevap verin:
İngiltere mi, İsrail mi, Amerika mı, Rusya mı, İran mı?