“Türkiye eğitimde geriye düştü, sıralamada en alta indik” haberlerini okumuşluğunuz hatta belki ciddiye alıp üzülmüşlüğünüz de vardır. Peki kim hazırlıyor bu listeyi? Kimin kaçıncı olacağına nasıl karar veriyorlar? Kimmiş yani bunlar ve hangi hesapla bize, “Siz geridesiniz, biz ilerideyiz” diyorlar?
Türkiye’nin de üye olduğu bir çokuluslu örgüt Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı yani OECD’ye bağlı Eğitim Koordinatörlüğü (PISA) yapıyor bu sıralamayı. Merkezi Paris’te bulunan bu PISA, “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” anlamına gelen İngilizce “Programme for International Student Assessment” kelimelerinin baş harflerinin kısaltması. Şimdi “değerlendirme” deyince Anadolu’da kullanıldığı gibi bir değer verme, istifade etme gelmesin aklınıza; kapitalizmin değerlendirme dediği test etmek, ölçüp sıraya koymak… Değerlendirme dediği yumurtaları boyuna, danaları kilosuna göre ayırıp fiyatlandırmak… Bu PISA, bu işi yapıyor işte. Test ediyor, ölçüyor, puan veriyor, sıraya diziyor. “Sen bu seviyedesin” diyerek üç yılda bir “Ruslar aptal çıktı, Almanlar daha akıllıymış, Türkler yine salak” diye listeler yayınlıyor.
Nasıl yapıyor bu sıralama işini peki? PISA’nın bir merkezi var. Oradaki havuza Türkiye’deki okulların listesi gidiyor. Onlar listeden kafasına göre okul seçiyor, ki buna “tesadüfi” diyorlar. Sonra seçtikleri okullardan kafasına 15 yaşında öğrenciler seçiyor, ki buna da “tesadüfi” diyorlar ve kendi seçtikleri öğrencileri teste tabi tutuyorlar. Fabrikadan çıkan mallara kalite kontrol yapan görevlinin kolilerin içinden rastgele mal seçmesi gibi rastgele çocuk seçiyorlar memleketten. Tam kapitalist kepazeliği aslında…
2015 yılında 72 ülkede yapılan PISA testinin sonuçlarına göre Türkiye’yi 52. sıraya layık görmüşlerdi. Çin, Singapur ve Japonya ise listenin başında, kategorilere göre birinciliği paylaşıyorlar. Çin’de nasıl yapılıyor peki bu test? PISA, orada da kafasına göre mi seçiyor okulları? Orada da test edecekleri öğrencileri kafasına göre mi belirliyor yine? Lafı dolandırmadan söyleyeyim; hiç kimse, Çin’de kafasına göre takılamaz, adamın kafasını koparırlar. Çin, okulu da belirliyor, öğrencileri de belirliyor ve Koordinatör Andreas Schleicher Bey paşa paşa gidip Çin Komünist Partisi ne derse harfiyen itaat edip geliyor. Sonra Çin birinci, Türkiye 52. oluyor…
Türkiye’de ise aşağılanmaktan haz alan akıl hastası bir kesim, bu PISA bize “kötü” dedikçe sevinçten deliye dönüp “Bakın bakın, biz demiştik; ne kadar da kötüymüşüz” diyerek kehanetlerinin tasdiklenmiş olmasının zevkine varıyor.
İşin aslı ise ne Çinliler, Finlandiyalılar’dan daha zeki ne de Ruslar, Tayvanlılar’dan daha aptal… Asıl aptallık, insanları böyle tasnif etmektir. “Efendim PISA zekâ ölçmüyor, eğitim kalitesi ölçüyor.” hadi oradan; hangi müfredatta göre yapmış testini, ne eğitimi verildiğini nereden biliyormuş da, o 7 soruyu neye göre belirlemiş? Bu test kapitalizmin en vahşi halidir; çocukları çiftlik hayvanı gibi kalitesine göre tasnif edip ona göre insan alıp-satmak için sisteme veri tabanı hazırlamaktır.
Kapitalizm, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kendi sanal evrenlerini kurdu ve bu sanal evrenlerinde kendi ölçü birimlerini dayatarak her gün dünyayı ölçüp değer vermeye kalkıyor. Aynı şeyi borsa denilen sanal evrende de yapıyorlar. Şirketlerin değerini neye göre beliyorlarmış? İnsanlar, o borsa rakamlarına inanıp kapitalizmin sanal evrenini gerçek zannederek WhatsApp, THY’den daha değerli diyebiliyor.
Diyeceğim o ki, gâvura ölçtürmeyin çocuklarınızı… “Eğitimiz sistemimiz kusursuz, hiçbir sıkıntı yok” demiyorum elbette. Aklı başında olan hiç kimse bunu diyemez. Ama bunu ABD için de diyemezsiniz; hele ki PISA’ya göre 1. çıkan Çin için hiç diyemezsiniz. Dünyanın bütün devletlerinde eğitim sorunu var; bu, test edelim, sıraya dizelim, puan verip, tasnif edelim rezaleti olduğu sürece de çözülemez. Ama adamın birinin gelip, 7 soruyla benim çocuğumu test edip, kalite etiketi yapıştırmasına ben müsaade etmem. PISA Başkanı Andreas Schleicher gelsin, ben bir ölçeyim bakalım onun eğitimi ne seviyedeymiş? Eğittikleri çocuklar, okullarda birbirini silahla vuruyor; hepsi bencil, çıkarcı, fırsatçı ve kendinden başkasını düşünmeyen vahşi kapitalistler olarak yetişiyor. En akıllısı dedikleri Amerikalı lise öğrencilerinin kaçta kaçı okuma yazma biliyormuş onu bir söylesin önce. Trump’ın dediğine göre, “Yarısı yazı yazamıyor”; gitsin onları test etsinler. Kapitalizmin test tapınağına oturmuş, dünyayı test eden adamlar, akıl verip “Ezbere dayalı, teste dayalı eğitim yapmayın” diyorlar. Kimse de demiyor ki; arkadaş, siz şıklı sorularla insanları test ediyorsunuz kendinize bakın…