Siyasi ahlak, kazanmak ve kaybetmek

Abone Ol

Siyasette kazanmak da var kaybetmek de…

“Kronik kaybedenler” şu sıralar pek mutlu!

Ve fakat kaybetmeye alışık olmayanlar da çok ciddi bir teste tabiler.

Millet bir karar verdi ve devlet mekanizması da bunu baş üstü yaptı.

Bu seçimde yaşanan sürpriz sonuçlar, bir farkı ortaya koymak bakımından önemliydi.

Seçim sonuçlarında CHP öne çıkınca daha önceki seçimlerde gördüğümüz “oylar çalındı” yaygarasını koparan muhalifler bu defa pek sessizdi.

“Oylar çalındı. Sandığa müdahale var. Hırsızlar yargılansın.” diyen muhalif kesim, bu seçimde kazanınca yalan ve iftira yolunu seçmedi.

Kaybettiklerinde yalan, iftira ve çirkefliği seçenler; kazandıklarında sonuçları hiç irdelemeden kutlamayı tercih ettiler.

Kazanmak tatlıdır. Kazanmak iyi hissettirir.

Sokaklara çıkıp kutlamalarını yaptılar. Fakat geriye ‘kaybediş zamanlarındaki erdemsizlikleri’ kaldı.

Ahlak zor zamanlarda belli olur. Bireysel ahlak pratiğinde de bu böyledir. Bir insan rahat ve iyi zamanında ahlaklı ve erdemli görünebilir. İnsanın ahlaki duruşu; üzüntü, acı ve gerginlik zamanlarında test edilir. Kişinin zor zamanlarında acı ve üzüntüyü yaşama biçimiyle, refleksleri ve davranış pratiği ile erdemli olup olmadığı netleştirilir.

Siyasi gruplar da değerlendirilirken grup psikolojileri bağlamında bu tarz refleksler açısından ele alınabilir.

Her grubun, her partinin bazı refleksleri vardır.

Bu açıdan bakıldığında AK Parti’nin ilk defa kaybettiği bir seçim sürecini gözlemliyoruz.

Kaybetti ve vakarı, erdemi taşımaya devam etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin kararını baş üstü etti ve seçimin sonuçlarına dair içeriye dönük öz eleştiri gerçekleştirileceğini açıkladı.

AK Parti, CHP gibi saldırganlaşmadı; yalan ve iftirayı tercih etmedi.

MUHAFAZAKÂRLARIN VAKARLI DURUŞU

Siyaset yaparken; kazanırken de kaybederken de vakarı taşımak önemli ve değerli bir erdemdir.

‘Kaybederken de vakarı korumak’ başlığı bana merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ı hatırlattı. Muhafazakâr kesimin en büyük testi 1997’de yaşandı bu manada.

28 Şubat 1997’de seküler-laik kesimin asker-medya ve sermaye üçgeninde muhafazakârlara yönelik icra ettiği darbe, ne yazık ki en bedbaht girişimdi.

Peki Prof. Necmettin Erbakan bir darbeyle başbakanlıktan indirildiğinde nasıl tepki verdi? Agresifleşmedi, tabanını şiddete teşvik etmedi, sokakları ateşe vermedi… Merhum Erbakan, tabanını sükûnete davet etti ve “Yaşananlar tarihin akışı için ufak bir meseledir” diyerek dindar camiaya ön açıcı bir ufuk çizdi.

Dolayısıyla bazen kaybederken kazanırsınız.

Bunu, kaybediş zamanlarınızdaki tutumunuz belirler.

Bugüne geldiğimizde AK Parti daha farklı bir sınavın içinde.

Sosyal medyadaki bazı milletvekillerinin halkla muhataplığındaki özensizlik ve ‘eleştirileri karşılama biçimi’ dikkatlerden kaçmıyor. Sanıyorum, önümüzdeki dönemde tam da bu profiller yeniden değerlendirilmeye alınacaktır.