Günümüzde birçok işimiz üslubumuz yüzünden olacağı varsa da olmayabiliyor. Ya da daha güzel olacak iken lalettayn olabiliyor. Sosyal hayat içerisinde o kadar çok karşılaşıyoruz ki üslupsuzluklarla. Aslında ne söylendiğinden çok nasıl söylendiği önemli olan binlerce mevzu sırf söyleniş tarzının uygunsuzluğundan kaynaklı olumsuz neticeleniyor. Konuyu daha iyi aydınlatacak hikaye şöyle:
Eski zamanların birinde ilim tahsil etmek isteyen bir derviş, zamanın ünlü tekkelerinden birine gidip bana ilim öğret diyerek şeyhe başvurmuş.
Şeyh, dervişe, “Burada beş yıl kalırsan sana bütün ilimleri öğretirim, bu bittikten sonra altı ay daha kalırsan siyaseti de öğretirim” demiş. Derviş, bunu kabul etmiş ve tekkede ilim tahsiline başlamış.
Zor ve yoğun eğitim sürecinde, tekkeye odun toplamaktan ayet ezberlemeye, tefsirin inceliklerinden hadislerin sahihliğini ayırt edebilmeye bütün merhaleleri kat ederek ilim tahsilini tamamlamış bu beş yılın sonunda. Şeyh, eğer altı ay daha kalırsan sana siyaseti de öğretirim diye teklifini yenilediyse de memleketini ve ailesini çok özleyen derviş, bunu kabul etmemiş ve şeyhine teşekkür ederek tekkeden ayrılmış, memleketine doğru yola çıkmış.
Elinde bastonuyla uzak mesafedeki memleketine doğru yürümeye başlayan derviş, bu seyahatinde konaklamak için bir köye uğramış.
Burada namazını kılmak için köyün camisine gitmiş. Camiye girdiğinde imam, cemaate vaaz vermekteymiş. İmamın söylediklerini dinleyen derviş bir de bakmış ki, imamın bütün söyledikleri yalan yanlış şeyler. İmam, ayetleri eksik okumakta, ilmihali çarpıtmakta, söylediği mesnetsiz hikayeler ve tavsiyeler için hadisler uydurarak peygamberi kendisine dayanak yapmakta, ayetleri yanlış yorumlayarak köylüye köylünün duymak istediği şeyleri söylemekte. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyip müdahale etmiş. Ayağa kalkmış ve cemaate seslenerek, “Bu adam yalan söylüyor efendiler, sizi kandırıyor, Kitaba göre bunlar doğru değil, bu söylediği hadis uydurma, bu adam sizi kandırıyor.” Cemaatin kendi aleyhine dönmekte olduğunu sezen imam bu tepki gösteren adama dönerek hışımla çıkışır; “Bu adam kafirdir, ey cemaati müslimin, aramıza fitne sokmaya çalışmaktadır, uymayın siz bu düzenbaza, telef edin bu kafiri”
İmamlarının bu işareti üzerine cemaat, büyük bir hırsla adamın üzerine çullanır ve dervişi iyice döverek saçını sakalını yolar.
Bu olaydan ders alan dervişse, yarım kaldığını anladığı tahsilini tamamlamak ve siyaset öğrenmek için yine şeyhinin yanına döner ve altı ay tekkede kalarak siyaseti öğrenir. Memleketine dönmek için yola çıkıp yine o köye uğrar ve bir namaz esnasında camiye girer. İmam yine hurafelerden mürekkep yalan yanlış vaazını vermektedir. Bu kez uslu uslu yerine oturup sakince imamı dinleyen derviş bir yerde aniden ayağa kalkar ve cemaate dönerek şöyle der; “Ben uzak yerden geliyorum cemaati müslimin, hocanızın namını işittim. Bu ne mübarek adamdır. Hocalarım bana dediler ki, bu mübarek adamın sakalından bir kıl koparanlar cennetle müjdelenecektir.” Bu söz üzerine tüm cemaat imamın üzerine çullanır ve imamın saçını sakalını yolarlar.
‘Üslub-u beyan aynıyle insan’ diye harika bir söz vardır. Rikkate dikkat gerek, hakikate hürmet gerek. Allah’a emanet olun!