Siyaset, darbe ve hukuk

Abone Ol

Saraçhane, İstanbul’un Fatih ilçesinde Roma Bozdoğan Kemeri ile Şehzade Camisi'nin üçgenini tamamlayan Büyükşehir Belediyesi binasının bulunduğu semt. Halen cumhurbaşkanlığı makamında oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın Haliç'in öteki yakası Kasımpaşa’dan başlayan siyaset yolculuğunun bir şiir okuduğu için makamından "Hukuk" darbesiyle uzaklaştırıldığı ve Pınarhisar Hapishanesi'ne gönderilerek "Artık muhtar bile olamaz" manşetlerinin konusu yapıldığı yer. Türkiye siyasetinin son çeyrek asrının büyük hikayesinin başladığı yerin adıdır, Saraçhane!

Mart 94 seçimlerinden sonra o meydanda neler oldu? “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.” sözü en çok bu topraklarda revaçta olsa da hatırlamaya çalışın. Olaylar zincirini zihninizde yeniden canlandırın. İstanbul’a hizmet üretemeyen, şehri susuzluğa mahkûm eden, İstanbulluları çöp dağlarının kokuları arasında yaşatan zihniyetin İstanbul ve ülke yönetiminden uzaklaştırıldığı yerden söz ederken hatırlamak ve düşünmek gerek. "Burada tarih tekerrür mü edecek?" Türkiye’de siyasetin geleceği hukuk garabetiyle buradan yeniden mi yazılmak isteniyor? Siyasetçilerin mutluluk naralarıyla kucaklaşmalarının ardındaki siyasi gerekçeler nedir? Buna benzer ‘hukuk’ kararlarıyla canı en çok yanan insanlar suçlanıyorsa ve mesele bir kampanyaya dönüştürülüyorsa sorulacak ilk soru: Bu kime yarıyor? 

Mahkemenin tarihi belliyken ve başkanın siyaseten yasaklanacağı tahmin edilirken partinin genel başkanı Berlin’de ‘’yapay zekâ” merkezinde bir gösteride, emanet vekil vererek Meclis'e taşıdığı ortağı kucaklaşma seremonisinde! Saraçhane, bu topraklarda ilk tuluat gösterilerinin icra edildiği Direklerarası’na da yakın! Geçmişte eğlence amacıyla oynanan “Denaetin Encamı” komedi gösterisini kanto eşliğinde icra etmeye imkân sağlayan hukuk garabeti konusunda yeniden düşünmek gerek; çünkü bu gösteri “Şıngıllı Hanımla Mirasyedi Meftun Bey” tadında bir stratejiye dönüştürüldü.

“Hamakat/ahmak" kelimesi ile başlayan süreçte birileri, birilerini siyasî stratejileri gereği ahmak yerine koyuyor. Hakaret gerekçesiyle verilen mahkûmiyet kararı, hukukî süreci tamamlanmamış ilk derece mahkemesinin kararıdır. İstinaf ve temyiz yolu açık bir karardan köpürtülen siyasi ortamda oluşturulan gülücüklü, kucaklaşmalı mağduriyet algısı oluşturmaya yönelik gösteriler siyaset dünyasında birilerine menfaat ve başarı temin etmeyecektir.

Siyasetçiye verilen ceza, ölçüsüz ve anlamsız bir kötülüktür ve bu kötülüğün faturası bu tür cezalarla en çok mağdur edilmiş bugünün iktidar mensuplarına kesilmek istenmektedir. Geçmişte asker, yargı, medya ve kendilerini bu ülkenin sahibi vehmiyle sokaklara atarak siyaseti şekillendirme çabasında olanlar kötücül akıllarla siyasetin yönünü tayin etmeye çalıştılar. Millet buna izin vermedi. Şimdi de hukuk marifetiyle siyasetin kötücül mahfillerde tasarlanmasına izin verilmemeli ve siyaset, millet iradesinin tek belirleyici olduğu alanda bırakılmalıdır. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar ve iktidara destek verenler kararın haksız ve yanlış olduğunu söylemekten geri durmamalı ve akıl tutulması ürünü bir kararın muhalefeti birleştirmesine ve kararsız oyların muhalefet blokunda toplanmasına izin verilmemelidir. Hatta mağdurun mensubu olduğu siyasi parti başkanı da aynı masada oturduğu ve Meclis'e taşıdığı yol arkadaşının bu gerekçe ile kendisine operasyon yapmasına izin vermemelidir.

Tek ortak özellikleri Karadenizli olan iki insanın aynı hikâye ile var olması imkânsızdır. Belediye başkanı, bulunduğu makamda İstanbul’a hizmet ve yatırımlarla kayda değer yeni bir hikâye yazmalı. İntihal metinlerle bilimde, kopyalanmış metinlerle edebiyatta, taklit ve ‘rol kesme’ ile tiyatroda sanatçı olunamaz. Siyasette ideolojik aidiyetlerin ve nitelik endişelerinin olmadığı zamanlara erdik. Cumhurbaşkanının hikâyesini kopyalayarak iyi bir siyasetçi olamazsınız. Ancak aynı kürsüde masa paydaşlarından birinin “bu şarkı burada bitmez ve 85 milyon Türkiye senin yanında” derken, masa arkadaşının İstanbul’la sınırlı bir konuşma yapması gözden kaçmadı. İnsanlar, özel ve kendine özgü bir hikâye yazarak önder ve öncü olabilirler.

Kopya hikâyenin bileşenlerinden her birinin zihninde farklı bir alt metin var. Her birinin yarınki Türkiye’ye dair hayalleri de farklı. Ülkeyi yönetecek siyasetçilerin yerli ve özgün hikayelere ihtiyacı var. Olup bitenleri ve medyada birbirine yaltaklananları Şeyh Galip birkaç asır önce görmüş gibi. “Tiryâk-ı herze hab-ı menhus/Ateşler içinde pîr-i kaknûs” (Münasebetsiz bir sayıklamaya müptelâ, ateşler içinde bir kakanoz gibi).