‘Keşke yapsaydım’
‘Keşke razı olmasaydım’
‘Keşke karşı dursaydım’
Bu sözler geç kalmış birinin sözleridir ve bir vicdan muhasebesinin sonunda söylenmiştir.
Kısaca vicdanının sesidir.
Geç kalmak onarılmaz yaralar açar vicdanda.
‘Yaptım pişman değilim’
‘Yapmak zorundaydım, insanlık onurum sessiz kalmaya izin vermedi’
Bu sözler de geç kalmamış birinin sözleridir.
Mutmain bir vicdanın.
Peki, vicdanın resmisi, sivili olur mu?
Sivillikten bahsettiğimizde, zımni olarak, resmi veya tüzel bir yapıdan da bahsetmiş oluruz.
Ne menem bir şeydir tüzel olan.
İnsanların inşa ettiği, yönettiği tüzelin vicdanından söz etmek mümkün müdür?
Tüzelin yapısında bu yoktur.
Tüzel tüzelere göre hareket eder.
Yasalara, yönetmeliklere, kararnamelere v.s.
Vicdan, kamunun payına düşer.
Peki nasıl olur da, insanların yaptığı yasalarla çatışır insan?
Mesele de burada.
Çünkü yasa sivil vicdanla yapılsa bile, sivil bir vicdanla uygulanmaz.
Bazı kavramlar karşıt anlamları üzerinden kolay anlaşılıyor.
Sivillik bu ülkede askeri olmayan anlamına geliyor.
Hakikatte, sivillik, herhangi kurumla alakasızlığı ve bir yasaya biat etmeyen özgür iradeyi ifade eder.
Bir anlamda ‘yönetilemezliği.’
Ne kadar sivil kalabildiğimiz tartışılır.
Kaçımız erkin yasalarına, ideolojisi, inancı ve felsefesi sebebiyle karşı durabilme cesareti gösterebiliyor?
Bu cesareti gösterebilenler de, daha üst bir yasanın kurallarından alıyor gücünü.
Vicdani yasanın.
Ben bir Müslümanım, karşılaştığım ve çatıştığım her hangi bir dayatmaya karşı, vicdanımın yeşerdiği mecrada buluyorum kendimi.
Mübarek Kur’an’da…
İsyanımı ve kabulümü, son tahlilde beni teskin ve ikna edecek öneri için ona bakıyorum.
Bundan daha öte bir yol yok benim için.
Vicdanımı şekillendiren, ruhumu, aklımı, fikrimi özetle, dünyamı kuşatan Kur’an’dan başka.
Bizim dünyamızdan olmasa da Henry David Thoreau karşı durmuş ve itaat etmemiştir adaletsiz erke.
Kölelik düzeniyle çatışmış, Amerikan yasalarına karşı sivil bir hak mücadelesi vermiş.
Thoreau’nun haksız ve adaletsiz olana karşı duruş felsefesi, doğudan bir isime de ilham vermiş. Gandhi’ye.
Gandhi’nin, sivil pasif itaatsizliği, işgalci ve sömürgeci Büyük Britanya erkini alt etmeyi başarmış.
Gandhi’nin pasif direnişine denk olan buğz en son öneridir bize.
Mübarek Kur’an, batıl olana karşı dil ve el ile eylemi öğütler ve son çare buğzu önerir.
Ebu Zer, erkin karşısına bu güçle dikilir, hesap sorar ve hatırlatır.
Bizim yüce yasamız, haksızlığa karşı, her halükârda harekete geçmemizi emreder.
Seyirci kalanı, dilsiz şeytan ile eş tutar. Hangi iman sahibi bir dilsiz şeytan olmak ister ki?
“Masum bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmektir” der.
Yoksulu, garibi ve mazlumu, dinine ve milliyetine bakmadan korumayı emreder.
Hallac-ı Mansur, Şeyh Bedrettin, Hacı Bektaş-ı Veli ve Ferman padişahın dağlar bizimdir diyen Dadaloğlu, Bolu Bey’ine özgür dağların yankısıyla meydan okuyan Köroğlu hepsi bal gibi birer itaatsizdir.
Ve erke karşı asi. Hepsinin asi duruşu soyludur.
Ve erk kendine asi olanlara bedeller ödetir.
Bugün, lokal erklerden fazlasıyla çatışmak durumda vicdan sahipleri.
Emperyalist güçlerle, küresel karteller ve tröstlerle…
Sahip olduğu bütün imkanlarla, halkları ve milletleri kendi menfaat dengelerine göre yönetenlerle.
Hakan Albayrak’ın ifadesiyle bizi ‘dengeler adına vuranlarla.’
Mazlumların, mustazafların bu denli çokluğu vicdanımızı kanatıyor.
Yeryüzünün her yerinde Müslüman kanları dökülüyor.
Erklerin siyasetlerinin politik stratejileri her yerde aynı yerde kanıyor.
Mazlum ve mustazafların, Müslümanların gövdesinden.
Çin’de, Afganistan’da, Irak’ta ve Suriye’de, Filistin’de mazlum Müslümanların kanını dökülüyor idealar, ütopyalar ve emperyalist güçlerin dengeleri adına.
Filistin’in esmer çocukları atalarından kalan bir mirasla doğuyorlar.
Onlarınki atalarından kalan miras bir itaatsizlik. Onurla sürdürüyorlar bu itaatsizliklerini.
İnsanın özünün gürlüğü ve bağımsızlığının tek yolu sivil kalabilmekte.
Bugünlerde milletin sivil ve özgür iradesiyle iktidar olsun diye desteklediği partiler, kendilerini destekleyen sivil iradeyle alay eder gibi, hakikatte partizanların öyle bir muradı ve isteği yokken “millet bir araya gelin ve birlikte yönetin” diye yorumluyor sivil iradeyi.
Ve böylece, sivil vicdanın iradesi, bir alicengiz oyunuyla, tüzelin elinde namlusu kendine yönelen bir silaha dönüşüyor.
‘Dengeler adına’ kurban ediliyor sivil vicdan.