Yalın ayak yürüdüğüm yolları var. Bir köşesine çekilip seyreylediğim bi’ âlem… Esasında sen ona değil de o sana gelmiş gibi oluyor. Zaman duruyor. Şah damarına çok yaklaşıyorsun ve lakin varabildiğin yer kendinden çok uzak… Olsun. Orada olmak var. Yalın ayak. Yalın…
Bu hissiyatın dünya üzerinde yaşanabileceği yegâne adres belli… Kâbe’nin mevkii ve insanın kendine olan mesafesinin Kâbe’si…
Çok şükür nasip oldu ve mübarek diyara gidebildik. İnsan, içinde taşıdığı şeyleri aklından atamıyor (akıl, insanın içinde değil mi yani; kim bilir!). Bu sebepten aklımın bir yerinde hep “Suudi Arabistan’da sinema” başlığı vardı. Mekke, Medine, Cidde, Taif arasında mekik dokurken görebildiğim her şeyin arasında göremediğim tek şey sinema idi. Evet, ülkede yakın zamana kadar sinema yasaktı. Kocca memlekette 1 adet sinema vardı (o da uluslararası bir üniversitenin kampüsünde) ve ülkede bi’kaç sene öncesine kadar film çekilmemişti. Vecide’yi yakın zaman önce izlediğimde de şaşırmıştım. Zira basbayağı sistem eleştirisi yapıyordu film. Suudi yönetiminin buna izin vermiş olması bile büyük mesafe.
Fekat yetmez!
Evet, ama yetmez!
Buradan Suudi yönetimine seslenmek istiyorum;
من فضلك
Sinemanın Müslümanlara, Müslümanların da sinemaya ihtiyacı var. Kameranın, o güzide beldeden alacakları, aktaracakları var. Zaten dijital platformlarda herkes istediğini izliyor. Yasak da kalktığına göre… Sizi berî tutacak şeylerden sıyrılın!
المسرح هو الحياة
Hayatı hayatın kalbinin attığı yerden sinemayı uzak tutmaksa vebal…
Sayın Kral Selman bin Abdülaziz. Sadece sinemaya izin vermeniz yetmez. Önemli bi’ adım fekat yetmez! 121. yaşında olan sinemadan öğrendiğimiz bi’şi var ki; devlet desteği olmadan dünyanın hiçbir yerinde sinema var olamadı, büyüyemedi, yaşayamadı. Ne Hollywood, ne Rus Sineması, ne yakın komşunuz İran, ne de artık kimsenin uzakları olmayan Türkiye’de sinemanın desteksiz yaşaması mümkün.
Endüstrinin oluşması ve sektörün ayakta durması sonraki adımlar. Devletin yol ve destek vermesi ile varılacak adımlar. Kendi devletini oluşturan ‘festival sistemi’ dahî bu minvalde desteklerle ayakta duruyor.
Körfez sermayesinin aktığı tatil beldeleri, devasa kuleler, göz alabildiğine uzanan valizlerden kim mesul, ayrı mesele… Lakin mevcut ‘zenginlik’lerin kültür, sanata ve bu bağlamda sinemaya aktarılmaması vebal!
المسؤولية بك
Ben yine küçük (sinema için yeterli ancak insanlık için yetersiz) makinemle çekimlerimi yapıp kendimce mübarek beldelerin sinemada yer almasına çabalarım.
Fekat benim çabam bana, sizin çabanız herkese!
Sinemasız ülkenin sinemasının başlangıcında bunları söylemezsek, sinemasız ülkenin sinemasının ‘başkaları’ tarafından ‘özgürlük safsatası’ ile cebren ve hile ile aziz beldelere sirayet ettirildiğinde haykırmanın pek bi’ manası kalmayacak.
السيد الملك سلمان بن عبد العزيز
Sözüm meclisten içeri.
Kaynak bulamamaktan sinema yapamayanların diyarından, kaynak kaynak sinemasızlık içinde bunalan bi’ coğrafyaya çağrımdır. 75 milyonun değil bir buçuk milyarın hissiyatına tercüman olmak niyetinde de değilim. Zira öyle ortak bi’ hissiyat yok! Maalesef.
Lakin bildiğim bi’şi var;
Yarın diye bi’şi yok. Bugünden geriye kalanlar var.
Mücahitken müteahhit olmuşların coğrafyasından, parayla müteahhit dövenlerin beldesine uzanan sesimiz ile fısıldayarak özellikle vurgulamak istiyorum ki; özgürlüğü doğuran şey fıtrat ise yaşatan özgünlüktür. ‘Bizim sinemamız’ı hala tartıştığımız ve birlik beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde “Müslümanların sinemasının ne olduğu” sorusunun kutsal beldelerde sorulamıyor olması nasıl bir eksikliktir anlatamam, anlatmalıyım, anlatanları dinlemeliyiz, birileri dinlemeli.
Benim Güzeller Güzeli Peygamberimin ayak bastığı toprakların özgünlüğünün dünyanın bütün özgürlüklerini döveceğine olan inancımın heyecanı ile ‘et tekraru ahsen, velev kane çölün bütün kum taneleri miktarınca’;
المسرح هو الحياة
Hayatı engellemeyin…