Salgın sonrası normalleşme emarelerinin görüldüğü şu günlerde hemen hepimiz ‘dışarıdaki hayat’a dair planlar yapıyoruz. Normalleşmenin ilanı ile birlikte ilk birkaç hafta sokakların 24 saat yaşayacağına şüphe yok.
Normal şartlarda ev dışında yapılan faaliyetler arasında ön sıralarda ‘sinemaya gitmek’ yer alırdı. Ancak malum durumda manzara değişecek gibi.
ABD’deki bir araştırmaya göre insanların yüzde 49’u, normalleşme sağlandıktan sonra en az birkaç ay sinemaya gitmeyi düşünmediğini ifade etmiş.
Türkiye’de durumun daha yüksek oranda gerçekleşir mi? Ülkemizde kriz yönetimi başarılı şekilde yürütüldüğü için toplumsal refleks de ABD’de olduğundan daha soğukkanlı olabilir. Fekat her halükarda yüzde 25 izleyici kitlesinin sinema salonu ile arasına mesafe koyacağını öngörmek zor değil.
Normalleşmenin tamamlanmasının en iyi ihtimalle Ekim ayını bulması söz konusu. Eğer salgında ikinci bir dalga yaşanmazsa sinema salonu ile izleyici arasındaki mesafe yılbaşına kadar kapanabilir.
Ancak bu kendiliğinden olacak bir şey değil. Salgın süreci ve devam eden hayatımızda bazı alışkanlıklarımız değişim aşamasına girdi. Daha da önemlisi birçok insanın endişe eşiği ve kategorisi yenilendi. Kalabalık ortamlar ve yakın temasın mümkün olduğu mecralar eski günlerini arayabilir.
Toplumun her kesimi için bu söz konusu değil tabi ki. Kahvehane müdavimi, yine kahvehaneye gider. Zira onun sosyal hayata bakışı ile sinema salonu müdaviminin bakışı aynı değil. Yasak ortamında bazı kahvehanelerin gizlice açılarak insanların kumar ya da oyun oynaması da bunun göstergesi.
Her ne şekilde olursa olsun sinema sektörünün ‘kapalı salonda film izleme’ meselesinin travmadan çıkararak tam manasıyla normalleşmesi artık mümkün olmayacak.
Bu durumda ‘film izleme mekanı’ yeniden kurgulanmalı. Hava durumunun iyi olacağı zamanlar açık hava sineması yeniden devreye girmeli. Elbette bunun için yeni mekanlar dizayn edilmeli.
Sinema salonuna ‘sinema odası’ uygulaması da getirilebilir. Çok pahalı ancak pratik bir uygulama olur.
Sonbahardan itibaren hava durumu gözetilerek mekanlar yeniden kurgulanmalı. Sinema izleyicisi artık temiz olmadığını, yeterince önlem alınmadığını düşündüğü mekanlara gitmeği tercih etmeyecek (Hayra vesile olur. Hakikaten kapısından girmek istemediğimiz salonlar vardı).
Ve elbette bütün bunların yapılabilmesi için sektöre destek gerekiyor. Birçok alanda açıklanan paketlere sinema sektörüne özel yenisi eklenmeli. -Daha önce da bu sayfada ifade ettiğim gibi- sinema sektörü kendi başına toparlanamaz. Salonların düzenlenmesi şart.
Belki daha da önemlisi yeni salonların açılması gerekecek. Geçiş sürecinde seyrek oturma düzeni sebebiyle salonların yetmesi mümkün olmayacak. Haliyle çok izlenmesine kesin gözüyle bakılan filmler dışındaki yapımlar vizyon şansı bulamayacak. Ayrıca vizyon tarihlerindeki yığılma da düşünüldüğünde salon çıkmazı için hazırlık yapılmalı. Kültür merkezleri bunun için geçici bir formül olabilir. Hatta salonların teknik niteliği arttırılırsa kalıcı bir mecra da olabilirler.
Demem o ki…
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yeni döneme hazırlıklı olmak gerek. Şu ana kadar sinema sektörüne dair öncü ve önleyici adım atılacağı konusunda duyum alamadık.
Gerekli önlemler alınmazsa sektör zora girer. Dahası, sinema-izleyici ilişkisi kalıcı şekilde zedelenir.